Kâinattaki ahenkten bahsederken bu ahengi doğuran bir atom hikayesinden bahsetmiştik.
Atom hakkında küçük lügat mânâsında bir bilgi verelim:
Atom, Rumca bir kelimedir.
Ortasından kesilmesi ve taksim edilmesi kabil olmayan şey mânâsınadır. Bütün cisimlerin en küçük parçalarına bu bakımdan atom ismi verilmiştir...
Normal şartlarda gaz hâlinde bulunan veya gaz hâline gelebilen bütün maddelerin bir mol gramlarının işgal ettiği hacim 22,04 litredir.
Bu ağırlığa yani bu sayıya mol hacmi denir yahut 22,04 litrelik miktarının ağırlığı bir mol gram denir.
Mesela 32 gram Oksijen bir mol gramdır. Bunun kapladığı hacim 22,04 litredir. Diğer taraftan 22,04 Hidrojen normal şartlarda 2 gramdır. Bu kimya bilgisidir.
Gaz hâlinde bulunan elementlerin atom ağırlıkları H (hidrojen), atom ağırlığında l (bir) kabul edilerek mukayese neticesinde bulunur.
Bugün rölatif atom ağırlığı tayininde birim atomu ve mukayese atomu olarak o kullanılmaktadır...
Oksijen her cisimle birleşmek hassasına haiz bir maddedir.
Bu da 16 gram kabul edilir...
Hidrojen molekül ağırlığı ise molekül meydana getiren elementlerin rölatif atom ağırlıklarının toplamına müsavidir.
Bir elementin atom ağırlığının sayısı kadar gram cinsinden alınan miktardır.
Atom ağırlıklarında birim olarak: Karbon atomu 12 kabul edilmiştir.
Bunun 12 de biri (1/12) birim olarak bugün kabul edilmiştir...
Meselâ 16 gram O bir atomgram O'dur.
Bir gram Oksijen bir atom gram Hidrojendir.
Molgram: Bir cismin molekül ağırlığının sayısı kadar gram cinsinden miktarıdır.
Bir mol O = 32 Bir mol H =2
Bir Atom gram = Bir molekül gramdır.
Kâinatta ne varsa, "balığın deryada yaşadığı gibi," adetâ bir atom denizinde yaşamaktadır.
Bütün organizma bu denizden intizamlı, değişmeyen bu atom alışverişi içindedir...
Fizyoloji diye bir ilim vardır: insan vücudunun fizikî işlemesini, bütün organlarının çalışmalarını, vazifelerini ve vücudun terkibinde bulunan esas madde ve cevherlerin, hormonların, kan muhitinin içinde bulunan element ve maddelerin normal fonksiyonlarında, normal fonksiyonuna göre değişmeleri, sabit hâlleri, aldığı gıdalarla husule gelen metabolizma değişmeleri, bunlara tesir eden haricî, maddî ve ruhî etkilerin husule getirdiği ve getireceği değişmeleri normal hududlar dahilinde tetkik edip, âdeta klâsik bir insan organizması bilgisi hâline getiren "Fizyoloji İlmi" olarak mütalâ edilir...
Bütün bunların bozuklukları da Fizyopatoloji ismi altında tetkik edilir...
Hülasa olarak fizyoloji insan organizmasının fonksiyon ve normal hayatını ilim ve fen cephesinden tetkik eden bir bölümdür...
Kimyada bir de asit ve baz tâbirleri vardır.
Organizmada asit ve alkalen ismini alır.
İleride bunu daha geniş izah edeceğiz...
Asit: Hidrojen birleşikleridir. Suya hidrojen iyonu verirler.
Baz: Asitlerin protonunu koparan maddelerdir.
Eskiler bunlara Hamız ve Kalevi derlerdi... -Hangi eskiler?- diye târif edilir. Bu değişmeyen bir kimya olayıdır.
Canlı cansız her şeyde az çok mevcud bir kimya hadisesidir...
İnsan vücudunda asit ve baz hikâyeleri büyük bir muvazenedir.
Hem maddeten hem manen ve ruhen...
Vücudda bu muvazene gıdalarla, ruhî tezahurların ortaya çıkmasıyla değişir... Dert, Keder, Sıkıntı, Ziyâ, Karanlık, Gürültü, Sükun, Hastalık, Yaralanma, Hiddet, Heyecan, Herşeyle değişmektedir.
Bilirmisiniz; neşeden, kederden, acıdan gözden gelen yaşın tadı ve terkibi bile o anda değişir.
Daha garip bir şey söyliyeyim adelî yorgunluktan, hastalıktan, utanmadan vücudda husule gelen terin kokusu ve tadı bile değişir...
Bunlara şaşmayın dil sizin burunda sizin tetkik edebilirsiniz...
Gece gündüz bu asit ve baz olayı değişir.
Gece açan çiçekler, "Gece Sefası."
Gündüz açan çiçekler, "Gündüz Sefası".
Gece çıkan böcekler.
Ziyâdan kaçan böcekler.
Sivrisinek karanlıkta uçar.
Karasinek karanlıkta uçmaz.
Işık etrafında ziyâ girdabına kapılmış pervaneler;
Vücutları asittir.
Uyuduğu zaman bazdır:
Basit bir Turnusol kâğıdı ile bunun böyle olduğu anlaşılır.
Hamam böceklerinin karanlıkta vücudları asittir.
Ziyâ olduğu zaman vücuddan hemen baz olur.
Hemen kaçarlar.
Ve baz olur olmaz da dururlar.
Yorgunluk başlar.
Yerlere baz bir madde serpiniz.
Meselâ; Karbonat hemen uykuya girdiklerini hayretle göreceksiniz.
Bir çok hastalıklarda vücudda bulunan bu muvazene ki biz ona PH muvazenesi ismini veririz.
Şişmanlarda vücudda PH umumiyetle asittir.
Hiddetli, asabi insanlarda asittir.
Sâkin insanlarda bazdır.
Nebatlarda fotosentez hadisesi güneş ziyâsıyle oluyor...
Normal uykuda vücud baza doğru gider.
Canlılarda bu asit ve alkenler muvazenesi bozuldu mu canlı hayatını kaybetmeğe kadar gider...
Asidoz, alkaloz diye isimlendirilir ki bu hâllerde o şahıs komaya girer... Organizmaya asit girerse kan muhiti asit olur.
Alkalen girerse baz olur.
Yalınız tabiî limon asit olduğu hâlde vücuda girdiği zaman alkalen yapar. Bunun sebebi şimdiye kadar anlaşılamamıştır...
Halk arasında ampirik bir tedavi usulü vardır.
Şişmanların zayıflaması için limon içmeleri tavsiye edilir.
Kanı alkalen yapmak.
Fakat bu limon, limon tuzu değil...
Limon tuzu sentetiktir vücuda girdiği zaman asit yapar...
Şimdi burada çok şayan-ı dikkat olan limondan bahsedeceğim..
Çürümüş limon kokusundan karıncalar kaçar bilir misiniz...
Tabiî limon asidi vücuda girdiği zaman kanı alkalen yapar dedik ya şimdiye kadar sebebi tıpta anlaşılamamıştır.
Diğer bütün asitler hatta limon tuzu dediğimiz sentetik asit sitrik vücuda girdiği zaman asit yapar.
Yani PH aside doğru götürür.
Vücutta asit ve alkalen muvazenesine PH denir. "Ponushydrogenum".
Karıncanın vücudu, organizması yaradılış itibariyle asittir.
"Hamız-ı Nemel" karınca asidi. Asid formik'tir.
Çürük limon kokusu karınca organizmasında asidi nötrolize eder.
Ve karıncayı kuvvetten düşürür.
Ölümüne sebep olur.
Bundan dolayı limon kokusundan bu hayvan kaçar...
Bu fennî izahtır...
Diğer taraftan karıncanın yaratılış hikmeti ve Kur'ân'da geçen mahluklardan birisidir.
Kur'ân-ı Kerîm'de:
Deve, Koç, İnek, At, Buzağı, Ebabil Kuşları "Bu kuşlar sıcak muhitlerde bulunur seri uçar serçeden biraz büyüktür." Aslan, Hüdhüd kuşu, Karga, Karınca, Güvercin,
Arı, Örümcek gibi hayvanların bahs ve isimleri geçer.
At, Arı methedilmiştir.
18 yerde mübarek attan bahseden âyet-i kerîme vardır.
Bunların bahsedilmesinde ince ve gizli hikmetler vardır.
Bu yön manevi değeri olan bu hikmetler bakımından, yani mantık ve aklın vehleten red ve isyana gideceği mevzulardan olduğundan herkes tarafından anlaşılması güç meselelerdendir.
Size garip gelecek binlerce misal varsa da ben bir tanesini söyleyeceğim.
Bu dünyada hiçbir kimyager, hiçbir laboratuar tarafından ne müşahade edilmiştir ne de bilinmektedir.
Güneş doğarken;
Bütün mevcudat alkalendir.
Batarken asittir.
Nebat, ağaç, hayvan...
İlkbaharda her şey alkalendir.
Sonbahara doğru asitleşir.
Ziyâ. Koku.
Birçok organizmada asit yapılır.
Gece uçan kelebekler, pervaneler vardır.
Duvara konup uyurken vücutları alkalendir.
Ziyâ vurdu mu vücut asit olur ve onun tesirinden kurtulamazlar, gider mumun veya ziyânın etrafında dönerken kendilerini yakarlar.
Katillerde, zalimlerde, kan güden insanlarda vücüt asittir.
Bundan kurtulamazlar.
Bütün ateşli hastalıklarda vücut asittir.
Alkol asittir, Şarap asittir, Bütün içkiler asittir.
Birçok asitleri vücut aldığı gıdalardan yapar ve vücuda lazım asitleri hazırlar.
Mide suyu asittir, oniki parmak bağırsağı ifrazatı alkalendir.
Balıklar tuzlu suda yaşarlar. Vücütlarının terkibinde tuz yoktur.
Tuz koymadan yiyemezsin.
Tatlı suda yaşayan balıkların vücutlarında tuz vardır.
Yalnız mezgit denilen de tuz vardır ve başından beline kadar olan kılçığı balık vücuduna paralel olduğu halde belden aşağı olan kılçıkları dikeydir, çok şayanı dikkattir bu.
Bütün ve akli haletlerin şiddet veya tenakuz hallerinde hiddet, korkularda, vücudun bütün organları kendi hesaplarına bazı ifrazat çokluğu veyahut azlığına doğru gider.
Korkudan;
Tansiyon düşer.
Kolin fazlalaşır.
Kanda şeker azalır.
Koku, ziyâ, ses vücuddaki organların ifrazatı üzerine tesir eder.
Bu hâller Katon tecrübesiyle fen alanında ispat edilmiştir senelerce evvel...
Fizyoloji kitaplarında vardır.
Kedi, köpek bağırsak hikayeleri.
Rineger mahlulünden tecrid edilmiş kedi bağırsağı.
Bu da fizyoloji kitaplarında vardır...
Üzüntü, dert, acı, ağrı, hayal kurma, neş'e, gülme, kahkaha, ağlama, uyanık veya uyku hâllerinde değişmeler mevcuttur.
Gözyaşı muhtelif üzüntü cinslerinde, neş'elerde terkip değiştirmektedir. Bazan acı, asit bazan tatlı alkalen tadı vermektedir.
Karasineğin karanlıkta hıltı alkalendir uçamaz, konar, uyur.
Sivrisinek ışıkta alkalendir uyur, karanlıkta uçar.
Pireler, tahtakuruları, hamamböcekleri karanlıkta hıltları asittir.
Ortaya çıkarlar.
Ziyâda alkalen olurlar faaliyeti durur.
Ziyâyı görür görmez suratla kaçarlar.
Fakat hemen dururlar zira vücuddan o anda ziyâ tesiriyle alkalen olmuştur, insan organizması asit iken maddî tarafı galiptir.
Dünya hırsı, isyan hâlinde olanların ve dinsizlerin asittir.
Manevî tarafı galip insanlar alkalendir sâkin, mütevekkil.
Temkin sahibi, doğru kimseler böyledir.
Fakat bu hâllerin tam ve hakıki olması lâzımdır.
"Cebinde koku esans kutusu, başı tıraş, sakalı uzun herkese dinsiz diye hitap eden cinsinden değil..."
Dinin yasak ettiği haram şeylere dikkat edilir tahlil edilirse, onlar vücudu asit yapar ve HAKK'tan uzaklaştırır.
Haramlar. Haram lokmalar. Bütün harammiyette bu bir hakikattır.
Bunların hepisi ruhun muvakkat bulunduğu ve tezahürlerini gösterebildiği vücud makinasında hünerlerini göstermesi için vücudun müsait bir vasat hâlinde bulunması haramdan kaçmağı temin eder...
İnkârda olanların kanlarını PH anı tetkik ediniz...
Doğru, ahlâklı, samimi, âdil insanların kanları alkalendir.
Hakıyki mânevi tarafı galip olanlarında kanları alkalendir.
Nerelerden nerelere daldık.
Söz uzadı...
Yine biz karıncamıza dönelim:
Netice karıncalar çürümüş limon kokusundan korkup kaçmazlar.
Kanaat ve sabır çalışkanlık timsali olan bu hayvana yasak edilmiştir. Vücudu için ondan yanaşamaz.
Biz zavallılar karıncalar çürümüş limon kokusundan kaçarlar diyerek, karıncaları kaçırmak için bunu bulmuşuzdur.
Burada şunu ibretle söylemek isterim:
Bir karıncanın vücuduna zarar görmemesi için yasak edilen bir şeyden o hayvancık kaçıyor da en şerefli mahluk olan insana hitaben menedilen haramları insanlar yapıyor şaşmamak mümkün değildir...
Bir âyet-i kerime vardır.
Bir eve yazıp bırakırsan o evdeki karıncalardan eser kalmaz gelmezler oraya... Bunu gelin izah edin bakalım...
Olur mu olmaz mı düşüncesini bırak...
Buz gibi olur ve oluyor da...
Müşahade ettiğim karınca hadisesi vardır fakat bununda birçok şartları vardır. Soytarılık ve hokkabazlık değil bu işler...
Sen uyurken gece uyumayanlar çoktur bu kubbe altında...
Bunu ilân eden büyük bir olay vardır dünyada, yaradılışından beri... Dünyanın bir yüzü gündüz iken diğer yüzü gecedir.
Altı ay gündüz, altı ay gece olan kutuplarda mıntıkalar vardır.
Bunların böyle oluşunda bir hikmet ilân, edilmektedir.
Tesadüfi bir oluş değildir...
Yeri gelmişken herkesin bildiği garip bir yaratıktan bahsedeceğim: Yarasa...
Memeli hayvanlardandır.
Adet (kanama) görür.
Yavrularını doğurur ve emzirir.
Kuş gibi uçar.
Gözleri vardır.
Fakat çok az görür.
Bundan dolayı gündüz uçamaz. Uyur.
Gece rızk için uçar.
Sineklerle geçinir.
Uyuduğu zaman ayaklarıyla tutunur ve baş aşağı asılarak uyur ve bu sûretle dinlenir.
Mağaralarda, karanlık izbe yerlerde bulunurlar.
Gece buralardan dışarı çıkarlar.
Bir yere konmazlar.
Yarasalar soğuğa çok tahammüllüdürler...
Kulakları çok hassastır.
Hiç bir kulağın alamadığı ihtizazları alır.
Yarasada "radar" tabiî olarak mevcuttur.
Bu radar ile cisimleri görür.
Boğazındaki bir organdan saniyede 80 titreşim yapan ses dalgaları çıkarır. Bu dalgalar karşıdaki cisimlere çarparak geri döner ve bu sûretle mesafeyi tayin eder. 8 saniyede beş metre hızla uçar.
Ses dalgaları saniyede 330 metredir.
Gidiş geliş 660 metre eder bundan dolayı yarasa bir yere çarpmaz, insanların radarı keşfetmeleri yarasa tetkik edildikten sonra olmuştur. Radar, kısa ve çok ihtizazli elektrik dalgalarıdır.
Ne tarafa çevrilirse önüne gelecek cisme çarpar ve hemen geri döner o cismi ekranda gösterir.
Bu bir nevi sevkedilen sesin elektrik veya ziyâ dalgalarının "Aks-i Sedâsı" gibidir. Yarasadan niçin bu kadar bahsettim bilir misiniz?
Yarasanın sütü ve kanı alkalendir.
Sebebini bilmiyorum fakat alkalen olduğunu biliyorum.
Ampirik : Bir kurama, teoriye dayanmayıp deney ve gözleme dayanan.
sentetik : Birleşim yoluyla elde edilen.
Lügat : Kelime. Söz. * Her milletin dili. * Lügat kitabı, sözlük.
Rölatif : Bagıntılı, izafi, nisbi.
Ta'yin : Yerini belli etmek. * Vazifeye göndermek, vazifelendirmek. * Ayırmak. * Tayın, erzak.
Mukayese : (Kıyas. dan) Kıyas etme. Ölçme. Karşılaştırma.
Klasik : Fr. Çok eskiden yazıldığı hâlde değerini kaybetmeyen eser veya san'at eseri. * Âdet hâline gelmiş usul. Alışılmış olan, yenilik getirmeyen, geleneksel.
Tedkik-Tetkik : Hakikatı anlamak ve meydana çıkarmak için inceden inceye araştırma.
Mütala' : Bir işi etraflıca düşünmek, okumak, tetkik etmek.
Adelî : Kasla ilgili.
Girdab : f. Suların dönerek çukurlaştığı yer. * Tehlikeli yer. Mühlike. Tehlikeli yer ve zaman.
Fotosentez : Yeşil bitkilerin ışıkta basit birleşiklerden karmaşık yapılı organik moleküller yapması.
Vehleten : Birdenbire. İlkin. Ansızın.
Tenakuz : Sözün birbirini tutmaması. Konuşmada beyan edilen söz ve fikirlerin birbirine zıt olması. * Man: İki şeyin birbirine nakiz olması. Bir şeyin nakizi, o şeyin ref'inden (kaldırılmasından) ibarettir.
Asit : Fr. Terkibindeki hidrojenin yerine element alarak tuz meydana gelmesine sebep olan ve mavi turnusolü kırmızıya çevirmek hâsiyetinde hidrojenli birleşik hamız.
Alkalen : Alkali maddelerde, asitlerin kırmızıya çevirmiş olduğu bitkisel mavi rengi eski durumuna döndürme özelliği vardır. Ecz. anti asit özelliği olan madde. Alkali metallerperiyodik cetvelin birinci sütununda bulunan bir değerlikli, elektropozitif elementlerdir. Dış katmanlarında tek elektron vardır. Yoğunlukları düşük, kolayca eriyebilen yumuşak, katı maddelerdir. Çok elektropozitif olan alkali metaller, ametallere, özellikle halojenlere ve oksijene karşı büyük ilgi gösterir. Dolayısıyla indirgen maddelerdir ve soğukta suyu bozundururlar. Hidroksitleri ise kuvvetli bazlardır; genellikle suda çözünen tuzları renkleri anyonlarla verdikleri tuzlar dışında renksizdir. Alkaliler, suda büyük oranda çözünen bileşiklerdir.
İfrazat : Vücuddan çıkan, bedenden ayrılan kan, irin, balgam gibi şeyler.
Neş'e : Gönül açıklığı, sevinç. * Yeniden meydana gelmek. Yeniden olan şey. * Yiğit olmak. * Yüksek olmak.
Müştak : (şevk. den) Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli.
Hılt : Bir şeye karışık, karışmış bulunan. * Eski tıbda: Ahlât-ı erbaa (Kan, salya, safra, dalak) dan birisi. * Soyu, nesebi karışık kimse.
Mütevekkil : Kendi yapamıyacağı işde aczini bilip başka birisini vekil kabul etmek. * Tevekkül eden. * Allah'a (C.C.) güvenen ve işlerini O'na güvenerek tanzim eden. (Bak: Tevekkül)
Tevekkül : İşi başkasına ısmarlamak. * Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak. Allah'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek. Kadere razı olmak. Hakka güvenmek. * Yeis ve kederden uzak olmak. * Âcizlik göstermek.
İbret : Uyanıklığa sebeb olan ders. * Çok çirkin ve düşündürücü. * Tuhaf, acâyip.
Timsal : Resim, suret, sembol, nümune. Tasvir. Bir şeyi başka bir şeye benzetmek. Heykel.
İzbe : Kuytu. Loş. Pis ve nemli yer.