FITRÎ YAPI

Gece sefası çiçek akşam oldu mu açılır.

Suyu asit olur.

Gün doğdu mu öğleye doğru kapanır.

Alkalen olur.

Ziyâ suyunu alkalen yapar.

Diğer cinsi vardır ki bu çiçek akşama doğru alkalen olur gece kapanır. Sabah öğleye doğru asit olur, açılır...

Sivrisinek karanlıkla uçar, ışıkta konar.

Karasinek ışıkta uçar, karanlıkta konar.

Bir çok böcekler gündüz uyurlar gece gezerler.

Bir kısım gündüz gezer gece uyurlar.

Bunların hepisi çok kaba misallerdir.

Gözle görülemeyenden en büyüğüne kadar canlı, cansız, nebat, hayvan, taş, toprak, sular hep bu kanuna tabi'dirler.

Gündüz soğuk gece sıcak olan gözeler, menba'lar gördüm.

Gündüz akan gece kesilen menba'lara da çok tesadüf ettim.

Hatta Erzurum'un şimalinde bir dağ vardır, orada bir bayır vardır.

Bu dağda bir çeşme vardır.

Koyunlar dağa çıktığı zaman akar.

Çekildi mi çeşme akmaz.

Burayı bizzat 1926 senesinde ziyâret etmiştim.

Bu tepeye Çoban Dede Geçidinden çıkılır.

Bu hikaye uzundur...

Bunların sebepleri izah edilmiştir.

Muamma değildir...

Böcek sokmaları asittir.

Bu sokmalara karşı alkalen karbonat sürerler.

Akrepler karbonattan kaçarlar hatta ölürler.

İpek Böceği 33 boğumdur.

Dud yaprağı yer.

Bu yaprak üzerinde büyür sonra yeşillenir, örmeğe başlar ipeği...

Artık yemez.

Koza biter.

Sonra küçülür, boğumları ile beslenir.

Kanatlanır, deler kozayı çıkar.

Bir iki gün uçar yaşar, yumurtalarını bırakır...

İpekböceğinin erkeği dişisi yoktur.

33.000 defa başını dönderir ve kozayı örer.

Kendi boyunun 33.000 misli tel örer.

Koza evvelâ asittir.

Sonra alkalen olur.

Saydın mı diyeceksin.

Evet...

Ne diyeceksin?..

Binlerce çeşit çiçek vardır dünya yüzünde...

Çiçeklerin renklerini veren Antosiyanin, Karotenoit bu iki madde renkleri verir. Antosiyanin nebatın hücre özünde vardır öz;

Asit ise renk kırmızı olur.

Alkalen ise mavi mor renk olur.

Karotenoit Kromoblast denilen, özel kısımları bulunur.

Tüveyç yapraklarını turuncu, sarı bazen kırmızı renklere boyar.

Bazı Tüveyç yaprakların beyaz rengi hücreleri arasında hava boşluklarından kırılan ışıktan meydana gelir.

Arılar her ne kadar her renkteki çiçeğe sokulurlarsa da mavi, menekşe renkli veyahut kırmızı renkli çiçekleri severler.

Kelebekler kırmızı renk başta olarak beyazları da çok severler.

Güveler çok soluk renkleri, keskin kokuları ve özellikle beyaz, sarı çiçekleri severler.

Sinekler ise en çok keskin koku; kahverengi ve mor çiçeklerden hoşlanırlar.

Bu hususlar tetkik edilirse yine ortaya asit ve alkalen hikayesi çıkar...

İklimlere, sıcak soğuğa göre bu asit ve alkalen değişmeleri canlılarda az çok değişiklik yapar.

Gece ve gündüze göre farklar vardır.

Sıcak iklimlerde seks duygusu fazladır.

Bilhassa erkeklerde gündüz ziyânın tesiriyle fazlalaşır.

Vücutta bir hormona! değişiklik olma ihtimali vardır.

Kadınlarda ise aksidir.

Gündüz azalır.

Gece çoğalır.

Bu sıcak iklimlerde vukua gelir...

Bilirmisiniz Eskimo kadınları altı ay kışın adet görmezler...

Hayvanlarda da birleşme zamanları muayyen zamanlarda...

Şimdi bu hususu Ateş böceği denilen ışık saçan bir böcek vardır.

Onda tetkik edelim:

Geceleri ışık çıkaran böcekler vardır.

Herkes bilir.

Ateş böceği ismini verirler.

Parlar sönerler.

Çok yükseklerde uçmazlar, azami 4-5 metre yükseklikte uçarlar. Umumiyetle yere yakın uçarlar.

Küçük bir böcektir.

Şimdiye kadar bu böcek tetkik edilmiştir, üzerinde tecrübeler yapılmış, ışığın nasıl husul bulduğu hakkında birçok mütâlâalar yürütülmüştür.

Ateş böceği, henüz yumurta hâlinde iken belli belirsiz bir ışık saçar. Uçmağa başladıkları zaman kısa ömürlüdürler.

Birkaç gün hepsi o kadar...

Bazı cinslerinde dişileri uçmazlar fakat ışıkları vardır.

Buna karşılık erkekleri uçtukları hâlde ışıkları yoktur.

Fakat umumiyetle ateş böcekleri hem uçar hemde ışıkları vardır.

Ateş böceğinin karnının altında sarı geniş bir leke vardır, ışığı burası verir.

Zor durumda olduğu zaman bu ışık çoğalır fakat ışık daha ziyâde çiftleşme zamanında çoğalır.

Sevişmek için mehtapsız geceleri seçerler.

Gündüzleri ıslak otlar dibinde akşama kadar uyuyan erkek böcek kendine bir eş aramak için bir çıtırtı ile havalanır.

Işık kesik kesik olduğu gibi, çizgi hâlinde de devamlı olabilir.

Uçarken, yere yaklaşırken ışıklarını söndürürler.

Işığın gücü bir mumun (1/20) yirmide biri kadardır.

Işık kendi fizyolojik iradeleri dahilindedir, ister söndürür ister yakar.

"Bu nokta çok mühimdir!".,.

Erkek havada iken dişi yerde onu bekler.

Erkeği gördüğü zaman dişi de ışığı yakıp söndürür.

Âdeta ona işaret verir.

Ateş böceğindeki enerji % 100 ışığa çevrilmiştir.

Halbuki bir elektrik fenerinde % 10 u ışık, diğeri hararet olur.

Yüzde yüz ışığa çevrilmesinde böcekte bulunan iki maddenin tesiridir.

Luciferine maddesidir.

Lucifer ışık taşıyan demektir.

Diğeri ise Luciferose birleşik maddedir.

Böceğin ışık organlarında 1890 senesinde Refael de Bois isminde bir Fransız Fizyoloji mütehassısı bu iki maddeyi toz hâlinde elde etmiştir.

Ve bundan bir mahlül yapmıştır.

Bunu bir cam tüpe koymuş.

Havanın oksijeni ile karıştırdığında ışık verdiğini tesbit etmiştir.

Bir Amerikan biyokimya mütehassısı Dr. Mac'el Roi bu iki maddeyi üçüncü bir madde ile karıştırdığı zaman ışık elde etmiştir.

Bu maddeye A.T.P. denir.

Asit adenozin trifosforik...

Bu madde bütün canlı organizmalarda mevcuttur.

Bütün canlı varlıkların hücrelerinde bulunan enerji kaynağıdır, insanlarda da vardır.

Bu olmasa hücre çoğalmaz.

Gıdalar enerjiye tahavvül etmez.

Yaralar kapanmaz.

Beyin çalışmazdı...

Ateş böcekleri ışıklarını, sinir uçlarıyla adrenalin çıkardıkları ve bu vasıtayla hücredeki Luciferine ile diğer hücrelerdeki Luciferos'u kundakladıkları ve bu sûretle ışığa tahavvül ettikleri iddia edilmektedir.

Luciferine ve Luciferose maddelerini üçüncü bir madde ile yani A.T.P. elementi ile birleştiği takdirde ışık vermektedir.

A.T.P. Maddesi bugün tecrid edilmiş ve bulunmuştur.

O hâlde böyle elde edilen karışım içinde hayat kıvılcımı olan bir şeyle karıştırıldığı takdirde ışık verecek demektir.

Ateş böceklerinde bulunan Luciferine ve Luciferose ancak Güneş çekildikten sonra birleşim yaparak ışık verirler.

Onun için ateş böcekleri gündüz uyurlar...

İnsan vücudunda da bu maddeler vardır.

Vücuttaki bu maddeler:

Bütün dimağ ve sinir sisteminin her türlü tabiî, hayatî, dış ve iç fonksiyonların azalmasıyle fazlalaşmaktadır.

Uykuda ve bilhassa gece vakti luciferine gündüz ziyâ mani olduğundan gece yukarıdaki fonksiyonların azalması dimağın, vücudun tahrişten uzak olduğu zamanda insanın daha ziyâde alın, yüz, el üstleri, baldırlarda fazla olduğu yerlerdir. Sivrisinekler gece faaliyete geçer.

Işık söndüğü zaman bu böcekler doğrudan doğruya bu maddelerin çok bulunduğu yerlere konarak ısırmaları bu ışıkların kendilerini cezbetmelerindendir...

Bu madde nerede varsa hayvanlar, haşarat oraya hücum ederler.

Bazı vücudlarda bu madde birleşmesi burunun alamadığı bir koku çıkarırlar.

Bu gibilere tahta kurusu, sinek gelmez.

Sinek konmaz.

Bu koku güzel kokulardandır...

Kemiklerde fosfor vardır.

Luciferine de bir fosfor derivesidir.

Adrenalin fazla ziyâya maruz kaldığı zaman okside olur.

Rengi sarımtırak oluyor ve terkibi değişiyor...

Adrenalin ateş böceğinde ışık oluyor.

Adrenalin şekeri fazlalaştırır.

Insülin şekeri düşürür.

Adrenalinemi, insilunemi dediğimiz insan vücudunda bir muvazenenin bozulmasını bildirir.

İnsan vücudunda luciferine ve luciferoz mevcuttur.

Vücut hücrelerinde A.T.P tabiî olarak mevcuttur.

Dimağı faaliyet, vücud normal fonksiyonları en az faaliyette bulunduktan zaman mesela uykuda bu birleşme husule gelir ve insanın vücudundan da ışık çıkar.

Fakat bu ışığı göremeyiz.

Adrenalin, insulin vücudda böbrek üstü bezlerinden ve pankreastan çıkar. Doğruluk, Adalet, Ahlâk, Temizlik gibi devamlı hasletleri olanlar;

Hırsa kapılmayan, Gıpta, Hased, Dedikodu, Gıybet nedir bilmeyenlerde adrenalin ve insulin muvazenesi normaldir.

Luciferine ve luciferose birleşmesi bu vasatta vukuu bulur.

O zaman o ışık görünür.

LUX, LUCİS, LUMlERE, LUCİFERE kelimeleri ışık taşıyan demektir...

İSA peygamberin başının etrafında ışık hâlesi olduğunu söylerler ki bu doğrudur.

Peygamber efendimizin nûr olduklarını söyledikleri gibi..

Nûr yüzlü tâbiri buradan menşeini almıştır...

Bazı insanlar yaşlandıkça güzelleşirler.

Bazılarıda aksi olur çirkinleşirler.

Buda boş bir lâf değildir. Müşahade edilir.

Fakat tetkik sahasına kimse sokmamıştır...

Canlı deriz.

Canlı ne demektir.

Biyoloji kitapları canlılık târifine ruhu ve sonsuzu, aklın ötesini sokmadıkları için hiçbir zaman ideal bir târife varamamışlardır.

Bir biyoloji kitabını açarsak: insanı, canlı varlığı cansız varlıktan ayıran başlıca vasıfları sayar durur.

Bunların hepsinin altında yine tatminden çok uzak bir cevap bulma çabalaması gizlidir.

Ruhla irtibat kuran herşey canlıdır.

Medeniyetle ruhla irtibat kuranların icabıdır...

Sonsuza girmeden ideal bir târif yapılamaz...

Mühimm : Düşündürücü. * Değeri çok fazla. Kıymetli. * Lâzım ve muktezi olan.

Mahlul : Çözülmüş, dağılmış. Hallolmuş, erimiş. * Murisi ölen sahipsiz mal. Mirasçısı bulunmayıp hükümete kalan miras.

Fa'aliyet : İş görmek, çalışmak. Boş durmayış.

Cezb : Kendine doğru çekme. * İçme.

Derive : Değiştirme.

Ma'ruz : Bir şeyin etkisine uğramak veya uğratmak. * Arzolunmuş, arzolunan. * Serilmiş, yayılmış. * Verilmiş, sunulmuş. * Anlatılmış. * Bir şeye karşı siper alan.

Gıybet : Arkadan çekiştirmek. Hazır olmayan birisinin aleyhine konuşmak. Birisinin gıyabında hoşuna gitmeyen bir şeyi söylemek. (Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese; zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. M.)

Hased : Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.

Tatmin : İkna etmek. Kandırmak. * İnsanın kalbini emin etmek. Rahatlandırmak.