Şimdi ALLAH Kelâmı'ndan bazı âyetlerle Haşr-u Neşr olalım:
"ALLAH herşeyi muhittir."
Kaplamıştır hudutsuz olarak...
Ne tarafa bakarsan bak bir ahenk bir intizam bir şuûr vardır.
O'nsuz boş birşey yoktur.
Her yerde hazır ve nazırdır.
Akla vurursanız akılsız bir şey yoktur...
O'ndan izinsiz bir zerre yerinden oynayamaz.
Esmâlarıyle kudret ve kuvvetleriyle mütecellîdir.
Bütün kâinat ALLAH'ı tesbih etmektedir.
ALLAH'ın bütün güçleri her şeyin içinde o güç dışında yine aynı güçlerdir.
Canlı ve cansız her şeyde o güçlerle esmâlarıyla müteceilidir.
Cazibesinin, etkisinin haricinde kâinatta hiç bir şey yoktur.
Bu tüm isimleri de kaplamıştır.
Aklın kâinatı kaplaması gibi.
Düşüncenin her türlü ziyâdan, elektrik süratından daha fazla oluşu, aklen ve zihnen insan bir anda kâinatı dolaşır...
Her vücudun, her şeyin yıkılmağa mahkum zayıf yapısı vardır.
Her şey fânidir.
İnsanın maddesi dimağın idraki için insan dimağında hücre yoktur.
Seziş vardır.
Sezmek bir hakikatın mevcudiyetinin kat'i kavram vermezsede en büyük delilidir... Ölüm, bitmek, tükenmek aslına dönmek mânâsınadır.
Ölümün ötesinde ise hudussuz, bir akıl, güçlü bir etki, gerçek sevgi, sonsuz mutluluk vardır.
Aslına kavuşmaktan ötürü...
Doğruluk=Kâinat nizamına uyuş..
Adalet = Her şeyin bir ahlâk ve doğru olarak sapmadan işlemesine uyuş.
Onun için yaşadığı müddetçe doğruluk, adalet ve güzelliklerden yana olanlara, bu gerçeği bilenlere, sevenlere son nefesine kadar bu güzelliklere dönme şansı vardır.
"Tövbe ve HAKK'a inanmak"...
Bu mutluluğu ALLAH dünyada kazanılan iyiliklere bağlamıştır.
Kaba basit bir misal şudur:
Meyva ağacına bakar, itina edersek meyvası olur.
Bir atasözü :
"Ne ekersen onu biçersin..."
ALLAH sözü:
Dünya tarlası âhirette mahsul verir...
İnsan kâinatın küçük bir modeli gibidir...
Maddesi vardır:
Işıklarıyla, atomlarıyle, molekülleriyle, elektrikiyetiyle, proton ve nötronlanyle... Mânâsı iç dünyası vardır:
Sevgi, şuûr ve zekâ, duyguları ve dehâsiyle...
Hülâsa:
Maddesi, dışta...
Madde ötesi, içinde ve güzelliklerinde... Herşeyi sevmesinde...
O hâlde Cesedinle dünyada, madde âleminde, gönlün ile sonsuzlukta maddenin ötesinde ol!..
Sen zaten maddenin ötesisin bunu bilmiyorsun...
Gaybı gören gözler vardır.
Yokluğun takat getirilmez güzellikleri vardır.
Her adımda bir ALLAH esmâsı sana yoldaşlık etsin!..
Gözün gönlünden başka birşey görmesin!..
Sen beni tanıyamazsın, gözlerimi, beynimi alabilirmisin!
Ya insanların seni gördüğü gibi ol, yahut da onlara olduğun gibi görün!.. Bu çok güç bir iştir.
O zaman her gördüğün şeyin ötesini görmeğe başlarsın...
ALLAH kelâmında diyorki:
Burayı defalarca oku anla!
"En güzel adlar ALLAHındır. O'na onlarla dua edin!
Yani Onlarla kalın O isimlerin sizdede tecellîleri vardır.
Onları size ALLAH beyhude vermedi.
HAKK'ın Zâtını idrâke çalışmayın!..."
Zât-ı Akdesi bazı tecellîlerin arkasında gizlendi...
Tevhidin aslından bahsedilirse halk dayanamaz, ölür...
Irmak yatağını kendi açar.
Kaya ile boğuşmaz.
Kenarından dolaşır.
Kaya ırmağa sığınmıştır.
Çünkü Suyun kuvveti, mülayimliğinde gizlidir.
Ateş bile buzla savaşa çıkarsa kim galip gelir.
Buz erir Su olur.
Su da Ateşi söndürür.
Hangi ateş var ki suya sonunda mağlup olmasın...
Bir kayığın küreği ne kadar sert olursa olsun suyu asla kesemez...
Bir ağaç bir ormanda devrilirse gök gürültüsü gibi ses çıkarır.
Ormanda kimse yoksa sesi kimse duymaz.
Ammaa yine ağaç yıkılmıştır.
Bu olaydan bir şey çıkar, bakalım. Bir şey gizli burada.
Düşün!
Çözmeğe çalış!..
Bu minicik hikâyede bütün dünya olayları gizlidir.
Gizli dememiz sana gizli.
Apaşikârdır düşünen kimseye...
Kulakların güzel sesleri, ihtizazları dinlemeğe alışmış ise, gözlerin güzel renkleri, şeyleri görmeğe alışmış ise gönlüne iyi şeyler iletilmiş demektir.
Biraz daha açayım: Camii'de kimse yok gibi ammaaa...
Sonsuzlukla dopdolu, duyan için...
Bu ne demek?
Ağızları Hak rızası için kapalı huzurda Mü'minlerin hâli...
İçleri ALLAH ile dolu.
Vücuttan Resûlullah'ın ruhaniyetiyle okşanıyor yetmez mi bu?..
"Okşanıyor, dolu, ne demektir?"
Kâinatın bir yaratıcısı olduğuna inanmış,
O'nun emirleri vücudunda fizyolojisinde.
Okşanıyor:
Ne emretmiş ne söylemiş ise insanlığın iyiliği için doğrudur.
Onunla beraber yaşıyor.
Âdeta ciğerlerine dolan temiz saf hava gibi...
Hepisi dopdolu bir dokun bak...
Gözlerinden HAKK'ın sevdiği sessiz yaşlar akar...
Burada biraz düşününüz.
Fizik, Kimya doğa kanunlarından bahsederek kendini anlamanı kilitleme, zincire vurma aklını, hele bir dinle bakalım..
Tabiatta ki kanunlar mı maddenin hareketini doğuruyor.
Yoksa maddenin hareketlerinden mi kanunlar doğuyor...
Şüphesiz ki kanunlar fizikî, kimyevî her türlü maddenin intizamlı hareketinin bir ifadesidir.
Yani tabiat kanunları dediğimiz; sebep değil, sonuç tur.
O hâlde maddeyi, molekülü, atomu intizamla hareket ettiren kimdir ki sonuçta kanunlar ortaya çıkıyor.
Bir takım formüllerle ifade edilen tabiat düzeni meydana geliyor.
Bütün bunların hareketi kendiliğinden oluyor.
Bu oluşların değişmeyen intizamlarını tetkik ederek fizikî, kimyevî birçok kanunları insanlar buldu ve formüle etti... .
Kendiliğinden oluyor diyelim:
Bu nasıl oluyor?
O zaman moleküle sonsuz bir irade ve akıl vermemiz lâzım gelir.
Çünkü insan iradeli ve akıllı olduğu hâlde bir çok işi bir saniyede yapamıyor. Şuûrsuz, molekül bunu nasıl yapacak?...
Şu gördüğümüz âlem, evren, tabiat ne isim verirsen ver bir düzendir. Düzenleyici değil bir kanundur.
Kanun koruyucusu değil bir kitaptır.
Bir sonuçtur.
Sebep değil bir yapıdır.
Yapıcı değil bir yönetimdir.
Yönetici değil...
O hâlde kimdir. Kanun koyan, yöneten, yaratan?
"ALLAH" dersen münakaşa kalkar rahat edersin sonra bunu söylemekle ne kaybedersin...
Aklını basına al!..
Tepişmekten iş çıkmaz...
Kâinatta Mendelyef cetveline göre 99 esas element mevcuttur.
Bunların birleşimleri, deriveleri çoktur.
Bunlar da bir intizam içindedir.
Hududları vardır.
Kelimeye dikkat edin!
İsyan lafı da vardır.
Zorlanırlarsa...
Bu elementler canlı, cansız, nebat hayvan hepisine muayyen bir nisbet üzere dağılmıştır.
Bu elementler üç şekilde bulunur bilgi hududumuzda...
Gaz, Mayi, Sulb, bunların bir kısmı organiktir.
Bir kısmı da inorganiktir.
Elementlerin bu üç hâle dönmesi enerji ile mümkündür.
Bu elementlerin hepisi insanda mevcuttur.
"Ahsen-i Takvim"
En mükemmel, en güzel şekilde yaratılmıştır.
Bu kuru bir laf değildir...
Gözle görülsün, görülmesin kâinatta her şey aslındaki formunu, şeklini bozmaz...
Elma ağacı daima elmadır.
Taş daima taştır.
Koyun daima koyundur.
Karınca daima karıncadır.
Çiçek daima çiçektir.
Balık daima balıktır.
Cinsleri, şekilleri değişmez.
Bunların hepisinin bu mekânda bu kâinatta bir devamı vardır.
Gözle görülemeyen mikroplar bile.
Tifo mikrobu değişmez.
Verem basili şeklini değiştirmez.
Her madde ve cismin aslında bir element kısmı vardır.
Görünmez ise bile bir elementi vardır.
Her cismin; biri mekândaki elementi, biri de öteye ait elementi vardır.
Bu element daima bâkidir.
Mekândaki element tükendi mi ötenin elementi öteye döner.
Öte dedik bu nedir?
Bilinmeyen, durgun ve tükenmez, enerji, kuvvet kaynağı, ismine Lâ Mekân diyoruz. Buraya maddenin ötesi diyoruz.
Lâ Mekân'ın en basit târifi...
Maddenin bu ötesini madde âlemine bağlayan nokta...
Atom, elektron sürat mefhumunun üstünde bir hızı olan nesne ise kaynaştığından biz herseyi yerli yerinde görüyoruz.
Halbuki bu gidip gelme durmadan devam ediyor...
Şöyle söyliyebiliriz:
Lâ Mekândan her an Mekâna, madde âlemine akış mevcuttur.
Bu akıştan kanunlarını arayıp bulduğumuz her şey ve madde teşekkül ediyor.
"Her an var oluş vardır" âyet...
Enerjiyi madde taşıyamayacak hâle geldi mi.
Lâ mekâna dönüş oluyor.
"Her an yok oluş vardır"...
Fakat bize ve fikrimize göre...
Mekânda maddî element tükendi mi ötenin enerji elementi öteye döner. "Her şey topraktan geldi aslına dönecektir" âyet...
Her elementte bir miktar su vardır.
"Kristal"
Evvelce bundan uzun bahsetmiştik...
Her cisimde bir zerrecik su vardır.
"Kristalografı".
"Her Şeyi sudan yarattık" âyet...
Kanatta su zerresi olmayan cansız, canlı bir şey mevcut değildir.
ALLAH kelâmında:
"Benim Arşım su üstündedir."
Fakat bu su bildiğimiz su değildir.
Arş nedir?
Lâ Mekân.
Durgun, enerji kaynağı.
Bilemiyoruz...
Arş: ALLAH'ın Zâtının aydınlığıdır.
Bu aydınlık ilâhi güçlerle yaratılmamıştır...
Lâ Mekân, durgun enerji kaynağından çıkan bir elektron enerjisi Arşın bir noktasından suyun içinden geçerek çıkıyor.
Elektronlar saniyede 300.000 km. süratle hareket ederler.
Ziyâ aynı süratledir.
Her şeyin kâinatta İki yüzü vardır demiştik:
ALLAH'a bakan yüzü : Melekut âlemine bakan.
Levhi-Mahfuuza bakan herşeyden hıfzedilmiş temiz değişmeyen berrak açık levha... .
Yani Her şeyin, her muradın plânı...
Eşyaya bakan yüzü : Mülk âlemine bakan taraf...
ALLAH'a bakan yüz : Lâ Mekân'a bağlı kısım.
Cansızda: Elektronları.
Canlıda:HAY olan kısmı...
"Kalbler, ALLAH'ın yeryüzündeki aynalarıdır."
Hz. Ali efendimiz:
"Kalb ve Gönül, Arş ve Kürsi demektir!" buyurmuştur.
Arş, kâinatın kalbi.
Kalb, bizim âlemimizin Arşıdır.
Kalbin iki kapısı vardır:
Melekut âlemine bakan kapı.
Mülk âlemine bakan kapı...
Metekut âlemine bakan kapı Leyh-i Mahfuza bakan taraftır.
Mülk âlemine bakan kapı da Duygu organlarına bağlıdır.
Bir hadis-i Kudsîde:
"Yere Göğe sığmam da Mü'min Kulumun gönlüne sığarım" hadis-i kudsîsinin anlamı budur.
Bu kadar sürat de artık mekân, zaman mevzuubahis olamaz.
Her an her yerde hazır ve nazır....
Kar danesine bak...
Küçük bir pamuk parçası.
Mikroskopta tetkik et.
Dünyanın en güzel Hendesî şekilleri, çeşitleri onda gizli...
Her cisim donduğu zaman hususi bir billur hâlinde donar.
Bunu tetkikle o cismin cinsi anlaşılır.
Bu billurlaşma bir anda olur.
Hendesî şekil ziyâ sürati kadar seri' olur.
Dünyanın en eski yazılmış kitabı olarak kabul edilen Sagesse Mısırlılar zamanında Papirüs özerine yazılmıştır.
O kitabın başında söyle bir cümle vardır:
"Hâlik kâinatı: ölçülü, sikletli, hacimli bir sûrette yarattı. Bu değişmez dünya durdukça..."
Geometri = Hendese.
Kristalografi =. Billurlaşma.
Matematik = Riyaziye.
Ve bütün dalları kâinatın intizâmı, değişmeyen kanunlarını akla sokan görünmeyen hakikat ve asılların ifadeleridir. .
Bunu bir damlada.
Bir kar danesinde.
Bir madende.
Bir kan damlasında.
Kâinatın işlemesinde her an bulmak mümkündür.
Onun için:
"Beşikten mezara kadar ilim ile uğraş!"
Yani HAKK'ın bütün âlemlerini her şeyi tetkik et de ALLAH'ın kudret ve güçlerini gör!..
Bunların hepisi HAKK'ın görünüşüdür.
HAKK da; bu kuvvet ve kudret, değişmeyen akıl yoran intizam içinde güçleriyle görünmektedir...
Gafil olma!..
"Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil ard ve kanellahü bi külli şey'im mühiyta : Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır ve Allah her şeyi kuşatmıştır. (Hiçbir şey O'nun ilim ve kudretinin dışında kalamaz)." (Nisâ 4/126)
Haşr : (Haşir) Toplanmak, bir yere birikmek. * Toplama, cem'etmek. * Kıyametten sonra bütün insanların bir yere toplanmaları. Allahın, ölüleri diriltip mahşere çıkarması. Kıyamet. * Bir tohumun içinden büyük ağaçlar çıktığı gibi, her bir insanın acb-üz zeneb denilen bir nevi çekirdeğinden diriltilerek bütün insanların Haşir Meydanında toplanmaları. (Bak: Acb- üz Zeneb) (Bak: Hudus)
Hudus : Yeniden meydana gelme. Sonradan peyda olma. Yok iken vücuda gelme.
Neşr : Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak. * Başıboş cemaat. * Bulutlu günde yel esmek. * İzhar etmek. * Katetmek. * Mecnun veya hastaya duâ yazmak veya okumak.
Cazibe : Çekme kuvveti. * Mc: Letafet zamanı. Hüsn-ü cemal.(Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet câzibeyi tevlid eder gibi bir âdet-i İlâhiyye, bir kanun-u Rabbanidir. Mek.)
Delil : Kılavuz. Doğru yolu gösteren. Meçhûlü keşfetmekte ve malumun sıhhatını isbat etmekte vasıta ve âlet ittihaz olunan husus. * Beyyine. Bürhan.
Tevbe : (Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak. (Bak: Afv)
Afv : Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek.
İ'tina : (İtinâ) Çok dikkat etmek. Özenmek.
Model : Fr. Biçim, örnek, şekil. * Resim yâhut heykel yapılırken bakarak benzetilmeğe çalışılan şey veyâ şahıs.
Sulb : Sert, katı. Taş gibi olan. * Omurga kemiği. * Sülâle, zürriyet.
Şuûr : Anlayış, idrak. Vicdan. Hiss-i zâhirle duymak. * Nefsin mânâya ilk vusul mertebeleridir. (E.T.) * Kendi varlığından haberi olma. * Bir şeyi hoşça tanıma. * İnceliklerini iyice idrak etme. * (Şa'r. C.) Kıllar.
zekâ : Çabuk anlama ve bilme kabiliyyeti. Fehim ve idrakte çabuk olma. * Ateşin alevlenmesi. * Güzel koku alma.
deha : Çok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak.
Gönül : İçâlem.
Akdes : En kudsi. En mübarek.
Mülayim : Yumuşak. Yavaş. Uygun. Yumuşak huylu.
Ruhaniyyet : Yalnız ruhtan ibaret olan şeyin hali. Ölmüş bir kimsenin devam etmekte olan ruhi kuvveti. * Ruhanilik.
İntizam : Tertib, düzen, düzgünlak ve nizam üzere olmak.
Teşekkül : şekillenme. şekil alma. * Meydana gelme.
Kristal : yun. Billur, billurdan yapılmış