Şazelî çok güzel elbiseler giyermiş...
Heybetli gayet güzel bir insan...
Velîliğin verdiği vilâyet Nûru da başka bir güzellik veriyor simâsına...
Pejmürde kılıklı bir sofiye rastlamış.
Bu sofi Şazelî'yi tanımıyor.
Nereden alsın vilâyet kokusunu, görme gücünü...
Şazelîye:
"Bu güzel elbiseler içinde ALLAH'a nasıl ibadet ediyorsun?.."
Şazelî cevaben:
"Benim elbisem insanlara ben kimseden bir şey istemem diyor.
Seninkiler ne olur bana yardım edin diye yalvarıyor. Hepsi bu kadar..."
Yardım kudsal bir sözdür.
Bütün yaratıklara yardım ALLAH'ın şanındandır.
Bu şandan hakkiyle istifade için kimseden yardım istemeyin...
HAKK'a isyan kokusu vardır bu harekette...
Bu kokuyu burun almaz.
Akıl idrâk etmez.
İlim bulamaz.
Bu işte irfan sahibi olmak gerek...
"Efendim istedim de vermedi çâreler arıyorum!
Faizle para alacağım, şunu yapacağım!"
Sus kepaze böyle söyleme!
HAKK'tan hangi yüzle isteyeceksin kendini bir tart, yokla, içi ve dışı gösteren aynalarına bak da utan!..
"Vermedi!" deme.
Çünkü sen utanmadan istiyorsun.
HAKK bu hâlinden senin utandı da seni işitmek istemedi...
Bu işte, harekette incelerin incesi hakıkatlarin hülasasını söylemek lazım gelirse HAKK'tan başkasından yardım istemekde gizli şirk vardır.
Çâresiz kalan, doktora, hocaya büyük insanların himmetine müracaat eder.
Bu bir nevi yardım istemek arzusunun herkesçe bilinen tarafıdır.
Naçar kalındı mı, insan oğlu o zaman HAKK'a döner, işte bu hâl yardımın aslının menba'ını bir nevî zoraki idrâke sokmağa çalışmaktır.
O hâlde yardım yalınız HAKK'tan gelir Yalnız O'ndan istenir.
Haksızlığa duçar olsanız bile...
Şimdi ma'lumat göstermek için aklına geleni biliyorum onu, düşünceni yut!..
İşte bu nokta insanı sapıttırır...
Ne demek istediğimi bu satırlarda aklına gelen fikirlerde, soracağın suallerde ara... "Bir saat adaletle hükmetmek, bin saatlik nafile ibâdetten hayırlıdır" buyrulur.
Bu adalet, mahkeme kendi vücudunda, her hareketinde her şey de caridir.
HAKK insanı bu durumdan kurtarmak için şunu kullara tavsiye eder:
"En büyük avukat, kulun vekili ALLAH'tır".
Hiddet etmeden, nefret duymadan, beddua etmeden, hiç birşey olmamış gibi sâkin, açık gönül ile HAKK'ı Vekil yapmak her şeyi hâlleder.
Hayatta görülmeyen, sezilemiyecek kadar bir şuûr mevcuttur.
Bu şuûr sezilir, görülür amma insanlar buraya yanaşmamışlardır.
Bu şuûr kâinat ahengidir...
Tesadüflerde hissedilmeyen bir mantık ve şuur gizlidir.
Bazen etrafımıza baktığımızda sıkıntılarımızı manzaralar ve olaylar bir elbise gibi üzerlerine giyerler.
Sevdiğimiz güzel manzaralar, her şey bize sıkıntı verir.
Bizim dertlerimiz onlarda akseder âdeta...
Tesadüf yoktur.
Çok kısa bir anda tesadüf husule gelir.
Biz bundaki şuûrlu, mantıklı ahengin o anda bozulduğunu anlayamayız, ismine iyi veya kötü, fecî' isimleriyle tesadüf deriz.
Bu anlayamadığımız şuûrlu ahenk bozulmasına bir an dalgınlık veya neş'e veyahut görmemezlik ismiyle kendimizi teselli ederiz.
Hâlbuki balığın deryada yaşadığı gibi bizde dünya yüzünde yaşıyoruz. Burada şuûrlu ahenk de bizim deryamızdır.
Bu ahenk "Kader"dir.
Bozuldu mu ki böyle bir bozulma yoktur.
Bir tesadüftür ki "Kaza" odur işte.
İşte en basit târif çerçevesi içinde...
"Alınyazısı, Kader, Kısmet böyle imiş!" gibi tâbirlerle bu şuûru tasdik ederiz.
Bu şuûr o k adar gizlidir ki his organlarımız bunu idrâk safhasına çıkaracak kudrette değillerdir.
Bu şuûr ve akıl "Külli Akıl" ALLAH'ın ilmidir.
Buna inanma doğaldır...
İnsanda yaradılış itibariyle, sevgi, hürmet, şefkat kendi ruhî hamurunda esas nesnedir.
Bunu sürekli ve iyi bir sûrette ortaya çıkaran eğitimdir.
Bedenî ve ruhî...
"Ben Kudsal olan ahlâkı tamamlamak için gönderildim"
Mübârek sözü budur.
Burada "Mekârim-i Ahlâk" kelimesi ALLAH'ın sevdiği ve kendisindeki "Ahlâk ile ahlâklanmak" demektir:
İnsanda buna varmak için mekanizma vardır.
Çünkü öyle yaratılmıştır...
Kâinattaki ahenk bir şuûrdur.
Bunu hisseden mutlu insandır ki eğitim buna ulaştırır.
Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.
Hadîsi bunu bildirmektedir...
İslâm terbiyesinde, talebe hocasının dizi dibinde, hasta hâlinde bile yanında, vefâtında mezarı başındadır.
Talebe ile hoca arasında ulvî bir yakınlık, sürekli ruhî bir alâka vardır.
"Bir kelime öğretenin kölesi olurum" Hz. Ali buyurmuştur.
Öğrenmek ve öğretmek, eğitim islâm da bir te'sir sistemidir.
İnsanda meknuz gizli ilâhi süsleri, kabiliyetleri ortaya çıkarır.
Hukuk da bir tesir sistemidir.
Eğitimde tesir hadiseden önce gelir.
Hazırlayıcıdır.
Hukukda tesir hadiseden sonra gelir.
Nizamı temin için...
Eğitimci ceza vermez, terbiye eder.
Hakim terbiye etmez ceza verir.
Nizamı temin için...
Eğitimde, dersi ibret için ceza vermek yoktur.
Islah-ı Nefis vardır.
Kendi kendini düzeltme vardır.
İslâm terbiyesinde hareket noktası sevgi ve şefkât'dır.
İslâmda hayırlı ve mubah olana, her işe:
"Rahmân ve Rahîm olanın "ALLAH'ın" adiyle başlanır.
Bu düsturdur...
İslâmdaki büyüğe hürmet, kanuna itaat aslında disiplinin ta kendisidir.
Ulu'l- Emr'e itaat peygambere itaattir.
Peygambere itaat ALLAH'a itaattir.
ALLAH'a itaat insanın kendi âdemiyyet hamulesine itaattir ki o hamuleye melekler secde etti.
İnsan bir mahfaza-i HAKK'tır.
Şah damarından yakın olan...
İnsan, ilk defa kendi kendine hürmet etmelidir.
"İnsanda zâhir olduğum kadar hiç bir şeyde zâhir olmadım" Hadis-i Kudsî de buyrulmuştur.
ALLAH adiyle her işe başlamada:
HAKK'ın rızası vardır.
HAKK'a teslimiyet vardır.
Kanaat vardır.
Tevekkül vardır.
Hürmet vardır.
Âdeta kulun en büyük ibadetidir bu...
Ekin biçerken.
Ekerken.
Her türlü ekimlerde ve toplamada, çıkarmada...
Ağaç kesmede. Meyva toplamada. Hayvan Kesmede. Av yapmada. Balık avlamada. Su doldurmada. Ekmek yapmada. Yemek pişirmede.
Hamur yoğurmada. Fırına ekmek salmada, çıkarmada...
Yemek yemede. Su içmede. Sadaka. Zekât vermede. Fakire yardımda. Yazı yazmada. Okumada. Kalem açmada. Çamaşır yıkamada. Dikmede. Meme vermede. Büyük diyebileceğin birini ziyârette. Hasta ziyâretinde. Mezarlara fatiha okumada. Elbise ayakkabı giymede.
Çamaşır, değiştirmede. Seyahate çıkmada. Mahkemeye gitmede. Şahidlik yapmada. Harbe gitmede. Velhasıl yeme, içmede abdestin yoksa ne ye, ne iç, ne de konuş...
Bu söylediklerim "O"nların işidir..
Yapmazsan ne olur.
Bir şey olmaz.
Günahı da yoktur.
Yaparsan her işte ALLAH'ı vekil, avukat yaparsın.
Her işin ihsan olur derhâl.
Yapmazsan ne olur. Yavaş yavaş, zaman geçtikçe haramiyete yanaşırsın o kadar... Çâresi daima abdestli olmaktır..
Şazeli : (Ebu Hasan Şazelî) Nureddin Ebu Hasan-ı Şazelî de denildiği gibi Ali bin Abdullah diye de anılmaktadır. Tunus'lu olup Şazeliye Tarikatı kurucusu olarak bilinir. Tasavvufî, ilmî bir çok eseri vardır. Tarikatının tekke ve zaviyesi yoktur. Hicri 654 yılında Mekke-i Mükerreme'ye giderken sahrada dâr-ı bekaya hicret etmiştir. (R. Aleyh)
Vilâyet : Bir şeyi kudretle elde etme. * İl. * Birisine kefil olmak. * Dostluk. Muhabbet.
Sima : Yüz, çehre. Beniz. * Eser, alâmet.
Sofi : Ehl-i tasavvuf. Riyazet ve nefisle mücahede ile hakikate ermeğe çalışan. Tarikata mensub, mânevi kemâlât için çalışan. * Yanıltıcı, safsatacı. (Bak: İşrakiyyun).
İbâdet : Allah'ın (C.C.) emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden kaçmak. Yapılmasında sevab olup, ihlâsla yapılan herhangi bir amel. Şeriatta bildirildiği gibi Allah'a kulluk etmek. Kâinatın ve dolayısıyla insanların hilkatindeki hikmet ve gaye. (Bak: Târik-üs-salât)
Târik-üs-salât : Namaz kılmayı terketmiş olan kimse.