SU...

Bir çocuk sırtında çalı çırpı götürüyordu yalın ayak...

Yanından geçen birisi çocuğa:

"Bu göğü kim yaptı?" dedi.

Çocuk:

"Bilmem O vardır. Yoktan var olmadı..."

"Peki bu nizam nedir?.."

"HAKK'ın görünüşü. Kudreti. Gücü."

"HAKK nerede?"

"Her yerde..."

"Göster bana dedi. Onu..."

Çocuk sırtındaki odunları indirdi ve sonra:

"Yâ ilâhi! Bunları altın yap!"

Odunlar birdenbire altın oldu.

Adamın gözleri açıldı:

"Bu hünerin varda sen niçin çıplaksın!" dedi.

Çocuk ses çıkarmadı.

Tekrar dua etti altınlar odun oldu.

"Niçin böyle yaptın?" dedi adam çocuğa.

"Yapmasa idim HAKK'la bu kadar Senli-Benli olur muydum? HAKK'ın takdir ettiğine boyun eğmekde hüner vardır." buyurdu.

Odunları sırtına aldı yoluna devam etti...

Ayakta su içmeyiniz!

Su içene hürmet ediniz!

Konuşturmayınız!

Mümkün olduğu kadar nebatlara su veriniz!

Hayvanlar su içerken zarar vermeyiniz, ürkütmeyiniz!..

Her şeye su veriniz!

Su vermede ecir vardır.

Ecir demek HAKK'ın rızasını çekmek demektir.

Bunlar Resûlullah'ın sözleridir...

Küçük bir kuş su içiyordu akan bir çeşme yalağından...

Ayak sesi duydu.

Küçücek başını çevirdi baktı.

Temiz giymiş, sakallı bir zât elinde asası.

Yüzü güzel.

Şefkat dolu gibi görünüyordu.

Kuş:

"Bu zâttan bana zarar gelmez!" dedi.

Suyunu içmeğe devam etti.

Adam geçerken asasıyle kuşa vurdu.

Kuşun ayağı kırıldı.

Fırladı uçtu, doğru Hz. Süleyman Aleyhissâlama...

"Yâ ALLAH'ın Peygamberi! Biri su içerken benim ayağımı kırdı felân zât!" diye şikayette bulundu.

Çağırdılar adamı...

Huzurda; Süleyman (A.S.):

"Niçin bu kuşun ayağını kırdın!" dedi.

Adam:

"Kuştur, insanlardan kaçması lâzımdı."

Kuşa sordu Süleyman Peygamber:

"Niçin kaçmadın?"

Kuş:

"Yâ ALLAH'ın Resûlü! Bu zâtın yüzü tam, dışı bana iyi bir zât olduğunu gösteriyordu. Ondan bana bir zarar gelmez diye su içmeği yarım bırakmadım." dedi...

Süleyman Peygamber emir verdi:

"Kırın bu adamın ayağını kısas olarak!"

Kuş hemen atıldı:

" Yâ ALLAH'ın Resûl'ü! Yapmayınız! Ben bağışladım onu. Yalınız bu adamın içini dışarı çevirin de dışına bakan onu görerek benim gibi aldanmasın!.." dedi...

"İçi güzel olanın dışı güzeldir.." (Bu söz daima doğrudur, ancak tersi değildir.)

"Dışı güzel olanın içi güzeldir" diye bir söz bir kaide yoktur.

Dudakları susuzluktan çatlamış, ayaklarını yere vurarak su diye haykıran küçük İsmail'in ayakları dibinden ALLAH'ın Zem Zemi fışkırttığını da unutmayınız... Kapayın kitabı, koyun kütüphanenize.

O da varsa...

Mükâfat : (Kifâyet. den) Bir hizmet veya muvaffakiyete ve iyiliğe karşı verilen karşılık. * Berâberlik. * Takdirnâme.

Nebat : Bitme, yerden çıkma. Meydana gelme. * Ot.

Ecr : Ecir (C.: Ücur) Bir iş, bir hizmet mukabilinde verilen şey. * Ahirete aid mükâfat, hayır ceza. * Ücret, mukabil, karşılık. Sevab. * Tıb: Kırılan bir uzvun sarılması.

âhiret : Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olamaz. Kur'an ve peygamberi inkar etmiş olur. İnsan ölüp toprak olduktan sonra onu kim diriltecek diyenlere Kur'anın pek çok cevaplarından biri meâlen şudur: "Onu ilkin kim yarattı ise, öldükten sonra da yine o diriltecek." (Bak: Haşir)

Lütuf : Rıfk ve nevâziş. İltifatla mülâyemet üzere muâmele eylemek. Allah (C.C.) Hazretlerinin kullarını rıfk ve sühuletle murâdına muvaffak eylemesi. * Güzellik, hoşluk. * İyilik, iyi muâmele