SU!.. SU!..

"SU!.. SU!.." diye yanan dudaklarıyle haykırıyordu...

Nûr yüzlü İsmail toprağa vurarak ayaklarını...

Kızgın kumlar. Sıcak hava. Susuz kupkuru yer...

Kavruluyordu hertaraf öğle güneşinin atlında...

HAKK emretmişti İbrahîm Peygambere :

"gitsin bu mukaddes yere doğru..."

Yürüyordu.

HAKK'ın Peygamberi sevgililer sevgilisinin ceddi ve Hacer, omuzunda nûrtopu oğlu İsmail ile...

Çatlamıştı dudakları susuzluktan bu üç mübârek seçkin kulu HAKK'ın...

Biri HAKK'ın Peygamberi, diğeri Ana, ötekisi çocuk İsmail...

Şikâyetleri yoktu.

Olamazdı HAKK ile birlikte olanın...

Yalınız masum İsmail :

"Su!.. Su!.." diye haykırıyordu sessiz, sözsüz...

Geldiler emrolunan mukaddes yere...

İbrahîm Peygamber su aramakta...

Hacer yavrusu için su peşinde...

Yalınız kalmıştı İsmail kızgın toprak üstünde, minicik ayaklarını vuruyordu, durmadan:

"Su! Su!" diye insanın yaratıldığı toprağa...

HAKK' ın emriyle toprakla su karışmıştı insan oğlunun mayasında...

İsmail'in ayakları topraktan istiyordu:

"Senden yarattı beni Hak, gir aramıza senin sözün geçer!" diye...

Toprak HAKK'a döndü :

"Yâ ilâhi suyun görünmesi için beni yarattın...

Benim ile suyu katıştırdın, insanı halk ettin...

Bu "görünme" hakkı için izin ver!

Yarılayım, fışkırsın suyum yanan dudaklar için!.."

Bu sessiz, sözsüz, gökler kadar temiz, lekesiz yalın niyaz HAKK'ın gayretine dokundu...

Çıktı emir...

Fışkırdı birden "Zem Zem-i Mübârek" alarak menba''ını Cennet'ten...

İbrahîm Peygamber, Hacer döndüler.

Elleri boş, dudakları kurumuş su aramak tan İsmail için...

İsmail'i buldular coşkun, yerden fışkıran buz gibi su ile oynarken..

İbrahîm Peygamber kaldırdı ellerini HAKK'a şükür için.

Hacer ağlıyordu HAKK'ın "El Ganiy" esmâsının tecellî ihtizasından... Birdenbire bir bulut geldi YESRİB cihetinden...

Üzerlerine boşandı.

Bir yağmur ALLAH'ın rahmetiyle birlikte...

İbrahîm Peygamberin mübârek gözleri yaşlarla doldu:

"Yâ İlâhi bu hellabı eksik etme kullarından bugünün hakkı için!.."

"Hellab: Güneşli havada yağan yaz yağmuru"...

İbrahim'in yürek kınından sıyrılan bu yalın dilek yerine ulaştı:

İşte Nisan yağmurları bu duanın rahmetidir dünya yüzünde...

Göz yaşı; yağmuru, rahmeti çağırdı.

Gözyaşı, HAKK'ın herşeyi halkettiği suyun, insan ruhunda gizli hülâsası... Gözyaşı, kulun HAKK'a en yakın ve arada perde olmadığı anda gelir..,.

Bunun şâhidi seher vakti mübârek bir ot vardır, bunun üzerine düşen Şebnem-i Mübârektir ki oradan ARŞ görünür.

ALLAH hakkı için...

Suyun fışkırdığı gün, cuma günü idi.

O gün ALLAH-u âlem...

Tavaf etti İbrahîm suyu ve çevresini...

Nuh Peygamber zamanında aynı yere düşmüştü "Yakut-u Hadra" sonra siyahlaştı, oldu "Hacer-ül Esved"...

Taş topladı inşa etti harcını zemzem ile yoğurarak Kâbe'yi HAKK'ın emriyle İbrahîm Peygamber...

Sonra koydu zemzem'e bakan tarafına Kâbe'nin Hacer-ül Esved'i...

Kurulmuştu Kâbe "Beyt-i Mâ'mur" un yeryüzündeki HAKK'ın rahmet adesesi...

Bu basit, ulvî dekor içinde...

TAŞ, TOPRAK, ZEMZEM, HAKK'IN EMRi, PEYGAMBER ELİ İLE...

Bu sözlerde HAKK'ın enbüyük sırrı, bu perdelere bürünerek gizlendi.

Milyonlarca insan, dünya'nın her tarafından dönerler o tarafa.

Binlerce insan mevsiminde oraya ziyâret için giderler.

Burası neresidir?

Kâbe...

Nedir Kâbe?..

Dünya kurulalıdan beri O nokta malûm...

Lâ Mekân'ın Mekânda görünür Kapısı...

Bunu Mekânda bulan dedik ya...

HAKK'ın arzu ve emri, Peygamber eli, Taş, Toprak, Su...

Dört duvarla çevrili bir nokta...

Bu nokta da insanın nasıl yaratıldığı, niçin yaratıldığının sırrı gizli.

Bütün Peygamberler buranın etrafında bulunan mıntıkalarda doğdular.

Taş, toprak bol.

Su yok denecek derecede az...

Ağaç yok...

Güneşin kızgın şuaları altında...

Bulunan şey oraya göre halk edilmiş gibi...

Diken.. Hurma... Deve...

Küçük fakat büyük bir misâl bu...

Hepisi sıcağa, susuzluğa mütehammil yaratılmıştır...

Kanaatkar hepsi nebatı, ağacı, hayvanı...

Diken nedir: Suyunu havadan alır...

Hurma nedir: Suyunu havadan alır...

Deve nedir: Suyunu hörgüç deposundan alır...

Bunları ileride anlatacağız hemde ALLAH dilinden.

Kelâmından...

İnsanın yaradılışı gizli bu mıntıkada...

Bu taş topluluğu bugünkü hâlde değil o zamanlar...

İbrahîm Peygamber'in nahr hizasına kadar yüksek, hulkûma kadar. Yani göğsün üstüne kadar...

Cenubda siyah bir taş konmuş...

Doğu cihetinde Mufaf, Hatem var... Arafat'a bakan yüz...

İbrahîm Peygamber...

Gayri meskûn çıplak, kuşların bile uğramadığı yalçın taş tepelerle çevrili bu hâli araziye HAKK'ın emriyle geldi...

Mekke ismini sonradan buraya kim verdi?

ALLAH Kelâmında "Ümmü'l- Kur'a" Köylerin anası veya "BEKKE" diye bildirilmiştir.

Bütün gelmiş geçmiş peygamberler, salât yaparlardı.

Salât dua demektir.

Dua edecekleri zaman ellerini, kollarını birlikte omuzlarından yukarı kaldırırlar, dua ederlerdi.

Cihet düşünülmeden.

Sabah vakti Sabah Yıldızı tarafına teveccüh ederlerdi.

Bu salât şekli Mi'rac'da Resûl-ü Ekrem'e namaz şeklinde emrolunduğu zaman tâdili erkân ile kollar kulaklara kadar indi.

Secdeye giderken tekrar nahr hizasına eller kaldırılır.

Mâlikîlerde hâlâ mevcuttur.

Bu yıldız tarafı nedir?

Hatem o tarafa doğrudur.

Bu yıldız sabahları titremeğe başlar.

Bakarsanız görürsünüz.

Bir an olurki taş gibi hareketsiz kesilir.

O zaman Seher Rüzgârı on dakika eser.

Sabah Namazı vaktidir...

Dış âlemi görmeyen, gözlerini çok küçükken kaybeden bir HAKK âşıkı kelimelerle

ifade edilemeyen ve sessiz de bırakılamıyan hislerini söğüt ağacından yapılan

tellerle donatılmış sazında bu yıldızın ve vaktin hasretini çok güzel ifade etmiştir:

"Ben bu sırra eremedim

Seher vakti göremedim

Yıldız gibi aktı geçti..." diyerek,

Bu ilâhi sırra Meltem gibi deyip geçmiştir...

Diğer bir HAKK dostu da:

"Bir avuç toprak için nedir bu kıyl ü kâl.

Ey kerim-ü Zül Celâl..."

Hak Kelâmında:

"Sabah Yıldızına kasem ederim."

Seher vakti ne mübârek andır.

Sabah vakti melaikeler iner.

Sabah vakti rızıklar dağılır.

Sabah vakti çemen ve ağaçlar secdededirler.

Kuşlar, bütün mahlukatun ALLAH'ı tesbih ettiği zaman içinde bir "Vakit"dir. Resûl-ü Ekrem bir hadîsinde:

"Sabah vaktini kaçırmayın!"

"Kaçırmayınız" demiyor.

"Kaçırmayın !" buyurmuştur.

Bu laflar arasında büyük mânâ farkı vardır.

"Kaçırmayın!" sözünde:

"Dikkat edin, muhakkak kaçırmayın!" bunda;

Resûl-ü Ekrem'in üzüntüsü gizlidir. "Kaçırırsınız!" diye...

Seher vaktinin Havasını ciğerlerinize doldurunuz.

Sabahı karşılayın, karşılayanın rızkı bol olur.

Bu vakitte dua edin, melaikeler duanıza "amin!" derler.

Muhakkak kabul olur.

Sabah vakti Horoz Melâikeleri görürler.

Bu haberi veren horoz mübârek bir hayvandır.

Horoza sövmeyiniz!

Eziyet etmeyiniz!

Bir horoz bir köyü bütün felâketlerden korur.

Bu vakitte ruhunu teslim eden şahid mertebesine kavuşur.

Bu vakti gaflet ve uyku ile geçirmeyiniz!..

Sabaha karşı doğan çocuk, salih Kullardan olur.

Sabah vakti şamata, gürültü yapmayınız!..

Sessiz ve sükut içinde olunuz!

Sabah vakti HAKK'ı çok zikrediniz!

Sabah vakti yapılan dua ve niyaz geri çevrilmez...

Bütün bu sözler;

Hadîstir,

Âyet'tir,

Kudsî hadistir.

"Sabahın ind-i İlâhiyyedeki kıymetini söyleyebilsem, ömrünüzde uyumazdınız." Bunlar Resûl-ü Ekremin hadîsleridir.

Seher vakti bir meltem eser.

Bu meltem HAKK'tan büyük bir rahmetidir.

Her beldedeki seyyiâtü temizler.

Yoksa insanların yaptığı seyyiât dünyayı mahvederdi.

Kıyamete yakın bu meltem, kesilecek bir sis alacak kentleri, dünya yüzünü...

Bir kent de, diyarda seyyiât çoğalırsa, HAKK'ı ne sûrette olursa olsun inkâr, ALLAH yoktur diyenler çoğalırsa o şehirden bu meltem kesilir sabah vakti...

İslâm'dan başka dinler de şirk varsa da HAKK'a ne sûretle olur olsun inanç varsa meltem mevcuttur.

Sabah vakti o anda...

Fakat o da muhakkak HAKK'ın bir sevgilisi vardır, veya toprakta yatan bir velîsi. Balıkçılar ancak bilir.

Bu Meltem zamanında balıklar su sathına çıkarlar.

Bu anda hiçbir hayvan su içmez. B u sözler tuhaf ve garip gelirsede hakikattir.

Müşahade ederseniz anlarsınız.

ALLAH hakkı için bu doğrudur.

HAKK kelâmında:

"Kâinatta ne varsa ALLAH'ı tesbih ederler."

Kâinat bir Hamd ve Senâ mabedidir.

Sizler bunu ne işitir, ne görürsünüz onlar zikirlerini bilirler, insana serbestiyet ve bir irade verildiğinden insan bu Hamd ve Senâ harmonisinden ayrılmıştır.

Ve felâketler dertlere, belâlara kendi kendini atmıştır.

Hırs ve heveslerine zebun olmuştur...

Dönelim yine Kâbe'ye doğru...

Burada HAKK'ın en büyük bir sırrı vardır.

Topraktan yaratılan Âdem'in toprağı bu noktadan alınmıştır.

Âdem ve Havva bu mübârek topraklarda buluştular.

Yakud-u Hadra buraya düşmüştür.

Nereden onu da sen düşün.

İster göktaşı, meteor taşı de...

İster başka türlü söyle.

Hepisi bize aynı yola çıkar...

İbrahîm Peygamber İsmail'i bu mıntıkalarda Arafat'ta HAKK yoluna kurban edecek. HAKK Cennet'ten koçu Cebrail ile buraya gönderecekti islâm'ın sonunda Kâbe'si oldu.

İbrahîm Kâbe'de Hatem'e defnedildi

Resûl-ü Ekrem burada dünya'ya teşrif edecek. ilk vahy'i burada alacak...

HAKK'ın emirlerini buradan cihana tebliğ edecekti.

HAKK'ın bu kızgın, susuz, sıcak yeri seçmesi HAKK Muradı'nın bir sırrıdır.

Hep peygamberleri HAKK bu mıntıkalarda teşrif ettirmiştir.

Bu hikmet, ALLAH'ın dünya yüzündeki en büyük tecellî sırrı...

Hududsuz Kâinat'taki milyarlarca yıldızların, güneşlerin içinde dünya'ya verdiği nimet ve kıymet bu...

Bütün seyyarat devirlerini bu sırrı tesbih için yaparlar.

Gözyaşı ile insan yanaşır HAKK'a , arada perde olmadan...

Sessiz gelen gözyaşı'dır bu...

Gözyaşında HAKK'ın ER RAHÎM "Merhamet"i gizlidir.

Döğünerek ağlamak HAKK indinde yasaktır.

Zira HAKK'ın merhametiyle yarışa çıkmak olur.

Dikkat edin!..

HAKK'ın emrine, dileğine, muradına...

Bunlardaki sırlara insanın aklı varamaz.

Mantığa vurursan küfre girersin.

Kendindeki büyük, HAKK'ın emanetini rencide etmiş olursun...

Bu sözlerimizi rencide etmeyiniz.

Akıl ve mantık ile zedelemeyin yalvarırım!..

Şah damarından sana, senden yakın olan güç ve kudretleriyle ALLAH bu yakınlığı, SU HAKKI için murad etmiştir.

Bu laf, incelerin incesi bir laftır.

Günlerce düşün!..

Susuz insan, nebat, hayvan hatta cansız yok olur.

Onun için HAKK'a yanaşmak için su ile abdest almak farz'dır.

Yani HAKK'a yanaşmak için şarttır.

"Daimi abdestli olmak" kıymetini düşünmek gerek...

Rahmetullahi Aleyh Hocam bize emretmişti. Namaz abdesti üzerinizde olmadan: "Konuşma! Yeme! Ve içme!.."

Burada Su'yun hakkı gizlidir, işte...

Bu sözü hor görüp zedelemeyin!..

İster düşün, ister gülün,

İster dudak bük, ister istihza edin!..

Bazı sözler vardır:

Kelimeler yer değişir.

Mânâ aynı gibi görünür amma...

Öyle değildir.

Gözden, yaş gelir.

Yaş, gelir gözden.

Yaş gözden, gelir.

Bunların mânâsı aynı gibidir.

Fakat bunun farkını ancak ruh sezer.

Yukarıdaki sözler de bunun gibidir.

Bu yaşın gelişi, gözün yaş bezlerindendir...

Evet... Neden gelir?..

Onu getiren nedir?

Bunlar fennî, ilmî, tıbbî, ruhî birçok sebepler zincir perdesinin altında gizlenmiştir. Hakıyki sır ve hikmet...

"Her laf 40 boğumdur" demiş,

Kalb gözü açık bir Türk islâm anası oğluna:

"Bunu içinde tut.

Anlayamazlar.

Belki zedelerler.

Birini söyle yeter..." demiş...

Namazda konuşanın namazı bozulur bilirmisin?..

Tekrar ediyorum namazda su içilmez.

Bir şey çiğnenmez.

Namaz Mi'rac'dır.

Ruh için kul'a...

Bu hâlinle cesede ait olanı karıştırma ona...

Cesedle mi'rac yalınız Resûl'e aittir.

Taklit olur...

Mi'rac'da insan âdemiyet hamulesiylesin.

O hamuleye melekler secde etti.

Cesede değil...

O hamule ALLAH'ındır...

Ona hürmeten abdestli olmadan:

"Konuşma, içme, yeme!"... demişler Büyükler...

ALLAH'ı tam bilen için, Cennet O'nun için yük olur.

Çünkü Cennet en büyük perde...

Cennettekiler Cennete ısınır ve bağlanırlar.

Hatta dünyadan itibaren hayalleriyle bile...

Ve ALLAH dışında, bir şeye gönül verdiklerinden ALLAH ile aralarına perde çekilir...

Beşerî ne varsa onu silip ancak ilâhiliğin zuhurunu sağlar.

Her meydana çıkıp zuhur eden şey'in aslı, sırrı, o zuhur eden Şey'in içinde kalandır.

Bu sözü çok düşünmek gerek...

Ondan sonra anlamak mümkündür.

Bazı sözler vardır akla sorarsan akıl halledemez.

Bu gibi şeyleri başka türlü konuşmak gerekir...

Cedd : Babanın babası veya ananın babası. * Büyüklük, azimlik. * Kat'edip geçmek. *

Tâli'li olmak. * Kesmek.

Mübârek : İlâhi hayrın bulunduğu şey. Bereketlenmiş, çoğalmış. Bereketli, uğurlu. Hayırlı. Mes'ud. * Beğenilen, kendisine kızılan ve şaşılan kimse veya şey.

Şikayet : Sızlanma, sızıltı. * Haksız olan, haksız iş yapan bir kimseyi üst makama bildirmek.

Ma'sum : Günahsız, suçsuz.

Mukaddes : (Kuds. den) Takdis edilmiş olan. Temiz ve pâk. Noksan ve kusurdan müberra ve uzak olan. Her çeşit noksan, ayıp ve kusurlardan münezzeh ve uzak olan. Kudsi.

Niyaz : f. Yalvarma, yakarma. Dua. * Rağbet ve istek. * Hâcet, ihtiyaç.

İhtiza : Ateş yakıp alevlendirme.

Yesrib : Medine-i Münevvere'nin müslümanlıktan evvelki ismi. (Bak: Medine)

Medine : Şehir. * Hicazda Hz. Peygamberin (A.S.M.) türbesi bulunan şehirdir. Buranın İslâmiyyetten evvel ismi "Yesrib" idi.

Rahmet : Merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek. * Mc: Yağmur. Şebnem : f. Çiğ. Rutubet. Gece nemi. Neda.

Allahu âlem : ALLAH bilir.

Tavaf : Ziyâret etmek. Ziyâret maksadiyle etrafında dolaşmak. * Hacıların Kâbe etrafında yedi defa dolaşmaları.

Yakut : Çeşitli renkleri olan kıymetli bir süs taşı.

Yakut-u Hudra : Yeşil yakut.

Hacer : Taş, kaya. * İsmail Peygamber'in anasının ismi.

Hacerü'l Esved : (El-Hacer-ül Esved) Kâbe'de bulunan meşhur siyah taş. Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir. (İslâm Ansiklopedisi'ne göre: Kâbe'nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir halka ile çevrili ve bir adı da El- Ruh-ul Esved denilen taştır.)Rivayetlere göre; bu semavi bir taş olup Hz.İbrahim Aleyhisselâm'a Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirildi. Daha evvel Ebu Kubeys Dağı'nda muhafaza ediliyordu.Hz. Ömer Radiyallahu anhu, Hacer-i Esved'e yaklaşıp öpmüş ve

demiştir ki; "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaati olmayan bir taş parçasısın. Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seni takbil ettiğini görmese idim, aslâ seni takbil etmezdim." (Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi) Kâbe'nin şark köşesinde ve yine yerden bir buçuk metre yüksekte diğer bir taş, El-Hacer-ül Es'ad (Mes'ud) da vardır ki; tavaf esnasında buna yalnız el ile temas edilir.

Beyt-i ma'mûr : İ'mar edilmiş ev. * Kâbe'nin bir ismi.

Adese : Mercimek. * Mercek. Uzağı yakın veya yakını uzakta görmeğe yarayan dürbün veya mikroskop camı.

Ziyâret : Görüşmeğe gitmek. Bir kimseyi görmeye varmak.

Mıntaka : (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. Kuşak. Kenar. Yeryüzünde bir kısım. Bölge.

Şua' : Bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri.

Mütahammül : dayanan.

Hörgüç : Devenin sırtındaki tümsek.

Nahr : Boğazlamak. Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek. * İki şeyin birbirine göğüs göğüse olması. * Boyun. Boğaz çukuru. * Sadır. * Gündüzün evveli. * Namazda kıyamda iken sağ eli sol elin üstüne koymak.

Hiza : Bir şeyin karşısı, mukabili. Bir doğru çizginin devamı ile hâsıl olan cihet, düzlük, sıra. * Devenin ve atın ayakları altında yere bastığı yerler. * Nalin. * Taraf.

Hulkum : İnsan veya hayvan boğazı. Ağızdan mideye giden yol.

Cenub : Güney. Şimalin zıddı olan taraf.

Arafat : Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova. Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır. Adem (A.S.) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler. İbrahim Peygamber (A.S.) Cebrail ile burada konuştu. Hz. Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu. İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti.

Gayri meskûn : Kimsenin iskan edip oturmadığı yer.

Mekke : Hicaz'da Kâbe'nin bulunduğu en mukaddes şehrin ismidir. Aynı zamanda Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) doğduğu şehirdir.

Bekke : Mekke-i Mükerreme'nin eski ismi. * Bir yerde toplanmak. Bir yere cem'olmak. * İzdihamlık, kalabalık.

JaİI ^ajVl Ç-)1j/a Jl ^ j ,uy^'5^J' 3^3*Jl ^j^Jl c^İ

"Yesebbihu lillahi ma fiyssemavati ve ma fiyl'ardil elmelikilkuddusil'aziyzilhakiymi. : Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah'ı tesbih eder." (Cuma 62/1)

Taklid : Takma, asma, kuşatma. * Benzetmeğe ve benzemeğe çalışmak. Benzerini yapmak. Birine benzemeğe çalışarak alay etmek. Sahte. Bir şeyin sahtesini yapmak.

Hamule : f. Yük. Yük taşıyan nakil vasıtalarının yükü.

Secde : Allah'ın (C.C.) huzurunda yere kapanış. İbadet ve Allah'a (C.C.) memnuniyetini ve itaatini bildirmek veya şükretmek için yere kapanarak alın, burun ucu, eller, dizler ve ayak uçları yere gelecek şekilde yapılan en büyük tazim ifade eden hareket. Namazın bir rüknü