HAVA VE SU

Hava, su değildir.

Su da hava değildir.

Amma aralarında garip bir birleşme vardır.

Havada su buhar hâlinde toplanır.

Görünür bulut bu...

Bulutta su gizlenmiştir.

Havada, bulutta gizlenen suyun terkibinde olan hidrojen, oksijen...

Bulut su olduğu anda havadaki bu iki gaz birleşirler.

Suyu yağmur halinde dökerler.

Bu iki gazın biri şiddetle yanıcı, diğeri şiddetle yakıcıdır.

Birleşti mi bütün ateşleri söndüren en büyük nesne olur...

Kimyada hiçbir madde yoktur ki bunlarla ünsiyyet yapmamış olsun.

Bu birleşmeler hissedilmez.

Sıfır dereceden 2.000 dereceye kadar hararetten...

Hissedilmez yanmadan her şeyi yakan hududa kadar varırlar.

Sarmaş dolaş olurlar...

Hidrojen bombaları, oksijen hamlaçları, akciğerlerde, hücrelerdeki yanmalar, hararetlere kadar.

Kimya ve fen bilgilerimiz bunların birleşme kanunlarını, gördükleri işleri, sıkletlerini, atom ve molekül adet ve tartılarını formüllerine varıncaya kadar biliyor.

Ammaa herkesin bilmediği, ilmin çözemediği ve belkide çözemediği taraflarını hele bir defa "TEKVİN KİMYASI" nı yani "KÜN! Ol!" emriyle oluş kimyasını, formüllerini, moleküllerini seyredelim bakalım ne diyor.

Manevî laboratuvar'ın raporunda...

O laboratuvarın sahibi ALLAH...

Rapor Oradan verilme...

A'cele etme bakalım...

Hava dahilinde bir yanma düşünelim.

Bir kâğıt. Bir odun, herhangi birşey...

Oksijen olmasa yanma olmayacak.

Peki yanan nedir?

Hidrojendir.

O hâlde yanan, yakanda birbirleriyle birleşiyorlar demektir.

Yanıp kül oldu diyoruz.

Kül oldu mu yanma bitti.

Fakat oksijen ve hidrojen havada mevcut yine...

Bu hadise hava olan yerde olur.

Havasızlıkta yanma yok...

Yanma bitti diye oksijen ve hidrojen niçin gizlendiler...

HAKK'ın ahengine döndüler, oluşları öyle...

Burası ince nokta...

Laf etme!

Söyleyeceğini ben biliyorum ammaa öyle değil...

Düşünürsen anlarsın.

Bu kitap didaktik öğretme kitabı değildir.

Görünmeyeni işaret etme anahtarlarını söyler, şifrelerini kendi içinde bulacaksın, onu söylüyoruz.

Bu gibi şeyleri akıl ve mantık ile çarpıştırmadan kabul etmek lâzımdır. Mantık demek bir işte akıl kadrosuna sokmak için, bu işte pürüz var mı yokmu yu bulma meleke usulüdür.

Burada Nemrud'un ateşi nasıl Gül Bahçesine çevrildi?

Olur mu olmaz mı?

Onun kimyasal ve fiziksel izahı gizlidir...

Her mes'ele madde hududunda mantık kavramında anlaşıldı mı hem düşünce durur:

"Bu, böyledir!" denir...

İç tarafa kaymaz.

Ammaaa, bir kaydır bakalım düşünceyi, altında aslını bulabilirsin...

Fakat bu kaydırma kolay değildir.

Bazı bilgilere evvelden sahip olmak lâzımdır.

Hidrojenle Oksijen öyle bir arkadaştır ki yanıcı ile yakıcı...

Barut ile ateş...

Kurt ile kuzu arkadaşlığı gibi...

Kurt kuzuyu kapsa çoban kuzuyu kurtarsa, kuzunun gözünde Çoban kahramandır. Ya kurtun gözünde çoban?

Düşmandır...

Bu işi iki taraflı düşünürsen ortada güç anlaşılır bir kanun bir ahenk vardır.

Her kimyasal olaya dahil olan herşey, işlerini dünya kurulalı bir ahenk ve değişmez bir nizam içinde yapıyorlar...

Bunları birbirinden ayırıp ateşlersen yani kendi harmonilerini, tahammül hududları dışına çıkarır bozarsan o zaman:

Müthiş ve inanılmaz, aklı sarsan Cehennemi bir karaktere bürünürler. Ahenkleri, kendi bünyelerinin, moleküllerinin görünmeyen proton, nötron, döhidronların saniyede 300.000 + delta kadar olan sür'atlerini ihlal ettiğin zaman parçalanıyorlar. Asıllarına dönüyorlar.

Kıyametleri kopuyor demektir...

İşte Atom bombaları, hidrojen bombaları, on milyonun üstünde hararet yapıyorlar. Herşey bir anda yok oluyor.

Dünyada atom bombası atılalı meteoroloji bile değişti.

Bunu herkes biliyor, görüyor.

Hepsinde su gizli...

HAKK'ın kelâmında :

"Ne varsa herşey'i Biz sudan halk ettik" buyruluyor...

İlâhî bir fıskiyedir suyun hâli arz üzerinde...

Sular vardır topraktan çıkar yeryüzüne...

Şelâleler vardır yerden fışkırır gökyüzüne...

Sular vardır gökten iner, Rahmet hâlinde yeryüzüne...

Girerek kalıptan kalıba ...

Şelâleler vardır HAKK'ı zikreder durmadan...

Kâinat bu...

Deryaların içten, dipleri dolu binlerce çeşit, renk ve güzellikle hayvan, nebat ve balıklarla...

Kimisi sudan çıkamaz.

Kimisi su dışında fakat sudan ayrı yaşayamaz.

İnsan aklının alamıyacağı bir ezelden HAKK'ın : "KÜN : Ol!" emriyle halkoldu bu mükevvenat...

Bu nizam...

Bu ahenk...

Bütün bu güçler, kudretler HAKK'ın görünüşüdür.

Her zerresinde bir bozukluk bir ahenksizlik bulamazsın...

Her zerresinden en büyüğüne kadar bütün kâinat durmadan HAKK'ı tesbih ve zikretmetedir.

Atom dünyasındaki aklı yoran intizam ve durmadan zikir kaynaşmasına bakmak yeter...

Atomların durmadan raksları, dönmeleri nedir bunlar...

İşte bu zikirde;

Tekvin Kimyası,

Tekvin Fiziği,

Bütün ilim ve fen, hepsi içinde, düşünen insan için..

Mevcuud...

Kâinat bu hamd-ü Senâ mabedi...

Bu hamd ve senâya uymak gerek...

İnancı olmayan eski bir şâir bile inkâr edememiş bu nizamı da şöyle söylemiş: "Penhan ü peyda, Nevvar ü muzlim.

Bütün avâlim etmekte durmadan zikrü hallakı daim.

Allahu Ekber! Allahu Ekber!.."

Biz de şöyle deriz:

"Çok kişiler gördüm senelerce bu dünya perdesinde.

Oynadılar, oynattılar bizleri bir kukla gibi.

Çok şükür ALLAH'a seyredecek göz kalmadı bizde.

Yaklaştık artık HAKK'a doğru gitmek için.

Delüp perdeyi arkasındakini görmek için.

Merak etmedik hiç perdenin arkasındakini.

Çünkü perdenin arkasından geldik arz üzerine.

Seyretmek için kendi kendimizi..."

Bir Aks-ı Sedâ gibidir sözlerimiz.

Bulamazsa dinleyecek kulaklar eğer.

Döner elbette sesimiz yine geldiği menziline...

Gündüz mavi, sonsuz semâ...

Gece kandillerle süslenmiş uçsuz bucaksız gökyüzü insana daha yakın görünür... Gündüz gökyüzündeki göz yormayan ferahlık veren derin mavilikte: ALLAH'ın kudretinin, sonsuzluğu gören için en büyük delildir, ALLAH'ın varlığı...

Gece karanlıkta sayısız yıldızlar insana HAKK'ın Şah damarından daha yakın olduğunu idrâk ettirmeğe yeter...

Gündüz gaflette, gecede uykuda olana bu dekor basit görünür...

Gece yarısından sonra ve seher vaktinde bu muamma çözülür, insanın "Ahsen-i Takvim" olduğu sezilir...

Eğer "DEYYÂN" ile sohbet etmek istersen...

Bu sıralarda havada cildi okşayan bir nem hisseder insan her tarafında. İşte suyun Hak ile sırrının insan aklına pencere açtığı "An" seher vaktidir. Bu...

Suyun en büyük sırrının belirdiği vakit...

Seher vaktini birlikte görelim:

Seher vakti on dakika ancak sürer.

Bu vakit Kadir Gecesinin gölgesinin gölgesidir âdeta...

Melâikeler iner o zamanda...

Nereden iner?

Âdeta görünmeyen kanatlarının ihtizazlarını sessiz, sözsüz duyar insan bütün hücrelerinde...

Bu HAKK'a yakınlık demektir.

Yanaş durma demektir, iner dedik ya!..

Nebatların, hayvanların bir kısmı bunu görür.

Kimisi susar kimisi gördüğünü gizleyerek ilân eder...

Tam seher vaktinde ki ses yoktur.

O anda...

Sabah namazı vaktidir.

Bu namaz şükür namazıdır.

Bu namaz yani sabah namazı seher vakti hürmetine emr olunmuştur.

Bu laf çok mühim bir sözdür.

Bu vakit hakiki islâmın manevî tarafının âdemiyet hamulesinin en büyük sırrı noktasıdır.

Bu vakti kaçırmak insana çok şey kaybettirir ve ettirmiştir de...

HAKK'ın, kulun ibadetine ihtiyacı yoktur.

O ibadetlere birşeyler gizli yine kullara birşey veriyor.

Kimse farkında değil. Farkına varsalar bütün dünyadaki insanlar o anda sükut ve derin bir sessizlik içinde HAKK'a dönerlerdi.

Resûl'ü Ekrem bir hadisinde :

"Ben ilmin şehriyim kapısı da Ali'dir" buyuruyor.

"Ali kapısıdır" buyurmamış.

Bu hadisin mânâsını üstünkörü beşeriyet yorumlayarak birbirine girmiştir. Bunun ne olduğunu bu kitapta yazamam...

Çünkü bu büyük hadisi hâşâ zedelemiş olurum.

İslamının sırrı burada gizlidir.

Seher vakti de bunun gibidir...

Seher vakti, gece yarısından sonra sabaha doğru süzülen ve Resûl-u Ekrem'e farz olan TEHECCÜD namazının âdeta "MAKAM-I MAH-MUD" da selâm verdikten sonraki HAKK'a yönetip Nûr âlemine daldığı "An" gibidir.

Büyükler söylemişlerdi:

"Bir damla Şebnemde ARŞ'ın göründüğü, kısaların kısası bir zaman içinde bir Mekân vaktidir."

Mekândan Lâ Mekân'a göz bebeği kadar küçük su damlasında görünür, gözde bir et parçasında HAKK'ın hünerlerinin hüneri, gözün içindeki bir iki damla billur gibi Mekânı Lâ Mekânda olan Ruh aynasına götüren gözün içindeki su gibidir:

Göz anatomisini büyük bir merakla öğreniniz çok şeyler öğrenmiş olursunuz.

"Bu damla Su hakkı için!"...

ALLAH :

"Ben kulumla görürüm!" buyuruyor bir hadis-i kudsî de...

Kulak da aynıdır iç kulakta Korti cisminde berrak bir damla su vardır.

O da ses ihtizazlarını götüren tesbih gibi zincirin yüzdüğü yerdir.

"Bu su hakkı için" :

"Ben kulumla birlikte işitirim!" buyruluyor bir hadis-i kudsîde...

Hadis-i kudsîler suların şifreleridir...

Âyet: ALLAH'ın sessiz, sözsüz, lafızsız kelâmının insan dilindeki tecellîsi...

Hadis: Resûl'ün sözleri

Kudsî Hadis:.Bu iki şeyi bağlayan, açıklayan şifrelerdir.

Yukarda korti cisminden bahsettik kulakta.

Dönen bir insan; santrafüj, santraped fizikî olayları neticesi korti cismi içindeki zincir cidara değer ve baş döner...

Kanda alkol fazlalaştığı zaman, alkol suya haris olduğu için korti cismi içindeki suyun kesafeti değiştiğinden alkol alanda yürürken yalpalar... Mevlevîlerde dönme esnasında başlarının dönmemesi Ney'in yedinci deliğinden çıkan kulağın almadığı ihtizazın korti

cismini daimi ihtizazda bulundurarak cidara çarpmasının önüne geçtiği içindir.

Bu bahis uzundur ve ihtisas kadrosuna girer bu kadar yeter...

Terkib : Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler. * Gr: Terkib-i nâkıs ve terkib-i tam olarak iki kısma ayrılır. Terkib-i nâkıs: Cümle kadar olmayan terkiblerdir. Terkib-i tam ise; bir cümleden ibarettir. Birbirine eklenen kelimelere terkib denir. Bunlar bir ismin veya sıfatın benzerleri arasında belirtilmesi için başına getirilen isim veya sıfatla birlikte meydana gelir. Meselâ: Bahçenin duvarı. Kırmızı çiçek... Bu cümleden birincisine "isim terkibi" veya "terkib-i izâfi" denir. İkincisine "Sıfat terkibi" veya "terkib-i tavsifî" denir. (Bak: Muzaf)

Nesne : şey, herhangi bir şey.

Ünsiyet : Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.

Hamlaç : Üfleç.

Sıklet : Ağırlık. Mânevi sıkıntı.

Didaktik : yun. Mevzuu, hikmet ve nasihattan ibaret olan söz. Öğretici.

Şifre : Fr. Gizli ve işaretle yazı usulü. * Haberleşmede kullanılan belirli bazı işaretler. * Herkesin anlayamadığı, bazı kimselere mahsus anlaşma usulü.

Nemrud : Zâlim ve gaddar olarak tanınmış ve Allaha karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış bir kralın ismidir. Milâddan evvel 2640 yılında yaşadığı sanılmaktadır. Peygamber İbrahim Aleyhisselâm zamanında yaşamış ve onu ateşe atarak yakmak istemiş, mu'cize ile İbrahim Aleyhisselâm ateşten kurtulmuştur. Bâbil'in müessisi ve hükümdarı olup, en evvel hükümranlık ve tecebbür eden bu olduğu mervidir. (Bak: Enaniyet)

Enaniyet : (Enâniyyet) Benlik. Kendine güvenmek, gurur. Hodbinlik. Sadece kendine taraftarlık. Her yaptığı işi kendinden bilmek.

Nizam : Sıra, dizi, düzen. Dizilmiş olan şey, sıralanmış. * İcaba göre yapılan kanun. Bir kaideye binaen tertib olunmak ve ona binaen tertib olundukları kaide. * Bir işin sebat ve kıyamına medar, sebep olan şey ve hâlet.

Harmoni: Armoni : Türlü sesler arsında sağlanan uyum.

jl jj-ll ^ J

halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?" (Enbiyâ 21/30)

Şamata : gürültü patırtı yapmak.

İnd : Arapçada zaman veya mekân ismi yerine kullanılır. Hissî ve manevî mekân. Maddî ve manevî huzura delâlet eder. Nezd, huzur, yan, vakt, taraf gibi mânâlara gelir. Gayr-ı mütemekkindir. Yani harekeleri değişmez. İzafete göre zamanı ifade eder (Min) harf-i cerriyle birleşebilir. Bazan da zarf olmaz. Bazan kalb ve ma'kul irade olunur. Yani, bazan huzur-u kalbîye delâlet eder ki, itikad mânasına kullanılır. Bazan mâkuledeki hissi huzura zarf olduğu gibi, huzur-u manevîye de zarf olur. Bâzan onunla fiil emir olur. Hüküm, fazıl, ihsan, teşvik ve tergib etmek mânalarına gelir.

Seyyiat : (Seyyie. C.) Kötülük, günahlar, suçlar. Kötülüğe karşı çekilen sıkıntılar. (Kur'an-ı Kerim tahliye-i seyyiatı üç mertebesi ile zikretmiştir. Birincisi şirki terk, ikincisi maasiyi terk, üçüncüsü mâsivâullahı terk.) (İ.İ.)

Velî : Sahib, mâlik. * Evliya. * Muin. Muhafaza eden. * Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse. * Sıddık. * Baba. Babanın babası, cedde de denir. * Fık: Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden Allah'ın (C.C.) izniyle gaybdan haber vermek ve gaybî ahvali keşfetmek gibi ilmî ve kevnî hârikalar zuhura gelen zât. Allah'a (C.C.) manevî yakınlık kesbetmiş olan şerif zât. * Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) isimlerinden birisi.

Tuhaf : (Tuhfe. C.) Hediyeler. * Münâsebetsiz hâl. * Eğlenceli, gülünç. * Garip iş veya şey.

Müşahade : şahid olma.

Senâ : Medihle tarif. Medhetmek, övmek.

Zebun : f. Zayıf, güçsüz, âciz. * Alışverişte aldanan.

Cebrail : (Cebril, Cibril) Cenab-ı Hakk'ın emirlerini Peygamberlere (A.S.) bildiren büyük melek. Peygamberimiz Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) Kur'ân-ı Azimüşşân'ı vahiyle getiren melek (A.S.).

Vahy : Bir fikrin, bir hakikatın veya emrin Allah (C.C.) tarafından Peygambere bildirilmesi. * Lügatte vahiy: Kelâm, kitap, işaret, irsal, ilham, ifham, emir, teshir, bir şeyi harfiyyen i'lâm, bazı hususi maksadları tebliğ gibi mânalara gelir.

Seyyarat : (Seyyare. C.) Seyyareler, gezegenler.

(Rahm. den) Acımak, şefkat göstermek. Korumak, iyilik etmek. Biçârelere yardımda bulunmak. Esirgemek.

Küfr : Örtmek mânâsınadır. Kalbe âit bir sıfattır. Hak dini inkâr edip, hakkı inkâr edene ve gizleyene "kâfir" denilir. Kâfirliğin sıfatı küfürdür. * Allaha inanmamak. Hakkı görmemek. İmansızlık. * Allaha (C.C.) yakışmıyan sıfatlar uydurmak. Müslümanlığa uymayan şeylere inanmak. * Nankörlük, dinsizlik, günah, kaba ve ayıp söz. (Bak: Kebâir - Kâfir)

İstihza : Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek.

İhlal : (Mahal. den) Yer değiştirmek. Vermek. Yerleştirmek. * Helâl kılmak.

Mükevvin : Yaratan, yapan (Allah C.C.). Tekvin eden. (Bak: Tekvin).

Mükevvinat : Yaratılanlar.

Aks-i sadâ : Sesin bir yere çarpıp geri gelmesi. Yankı. Çok evvelden söylenen bir hakikatın sonradan tekrar edilmesi.

Ferah : Şen, sıkıntıda olmayan. İç açıcı. Şenlendiren. * İnşirah. Sevinç.

Muamma : (Amâ. dan) Anlaşılmaz iş. Karışık şey. Bilinmeyen hâl.

Makam-ı Mahmud : (Şefaat-ı Uzmâ) En yüksek şefaat makamı. Peygamberimizin (A.S.M.) kavuşacağı, Allah tarafından vaad edilen makam.

Billur : Şeffaf, parlak taş, elmas gibi kıymetli. Cam gibi parlayan.

Anatomi : Canlıların yapısını ve bu yapıyı meydana getiren uzuvları inceleyen ilim dalı. Tıbtaki önemi çok büyüktür.

Cidar : Duvar. * İki yeri birbirinden ayıran zar, perde.

Haris : Hırslı.

Kesafet : Bulanıklık. Kir. Açık veya berrak olmamak. * Kalınlık, yoğunluk, kesiflik, koyuluk. Şeffaf olmamak.

Mevlevî : Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin tarikatından olan müslüman.

Ney : Kamıştan yapılan damaksız düdük. * Kamış kalem. * Mc: Kâmil insan. * Farsçada : Yokluk. (Bak: Nay)